30 Ocak 2016 Cumartesi

9) FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU - İLHAMİ ALGÖR

İletişim Yayınları
58 sayfa

Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku… Adı çok güzel değil mi? Harika. Şahane. Muazzam. Güzel olan bütün sıfatlar. Kabul edin, dikkat çekici.

Kitap, adını içinde geçen bir diyalogdan alıyor, hatta o konuşma arka kapak yazısı oluyor. Adam der ki: “Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku” Cevap şudur: “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku”

İlk İlhami Algör kitabım ama son olmayacak.

İç sesinizle konuşur musunuz? Kahramanımız da iç sesiyle konuşan, tartışan biri. Alengirli cümlelerle bizi dünyayı sorgulamaya itiyor.

Yaşadığınız hayatta bir eksiklik var ama ne olduğunu bilemiyorsunuz. Anlaşılmadığınız bir dünyadasınız. Kitapta da bunu hissediyorsunuz, o yarım kalmışlık hissini ziyadesiyle tadıyorsunuz.

Kitabı bitirdiğimde kendi kendime Müzeyyen’le de konuşmaya başlamıştım.

Başta anlatmam gerekeni şimdi sonda anlatacağım.

İtiraf etmek gerekirse, bu kitabı almak hiç aklımda yoktu. Adına bayılıyordum ama sadece buydu.

Memlekette arkadaşımla şehri üçüncüye turlarken ne göreyim? Eski kitapçım! Kendisi sokak değiştirmiş, biraz da büyümüş.

Kitapları bıdıklarken yine adı dikkatimi çekti, kitapçıyla da yeni çıkanları falan konuşuyorduk. Kendisi iyi bir okur ve satıcıdır. Sattığı her kitap hakkında bilgisi vardır.
Kitap almadan çıkmak olmaz tabii, anlık kararla kitaba yöneldim, indirimle çantama attım.

“Kitap almadan çıkmak neden olmaz Elif?”
“Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku…”
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku”

***

“Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi.”

“Bir şey içime oturmuş kalmıştı. Yok olmak. Toz olmak istiyordum. Varlığım orada olmamalıydı. Gelip beni alsalardı. Uzaydan ya da bir yerlerden gelselerdi. Sessiz sedasız kaybolsaydım. Yerime Kız Kulesi’ni bıraksalardı. Ne alakaysa?”

“Bir nefes çıktı içimden, sessizce. Ev inledi, eşyalar, pencereler, sokak, sokaktaki çöp dağı, dağı eşeleyen it çetesi, taş ve ahşap evler, sokak lambaları, ayak sesleri, sarhoşlar, evsizler, neonlar, gece yarısı, Roman mahallesi inledi.”


““Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?””


27 Ocak 2016 Çarşamba

8) KANLI SEÇİM - YASMINE GALENORN

Martı Yayınları
Çeviri : Ceren Taştan
396 sayfa

Ayın Kız Kardeşleri serisinin dokuzuncu kitabıyla karşınızdaydım. Ta ta taaaam! J Kanlı Seçim serinin elimde olan son kitabı. 

(sekizinci kitabı için tık)

Araştırmalarıma göre en son Karanlığa Davet yani onuncu kitap Türkçeye çevrilmiş. Serinin diğer kitapları ne zaman çevrilir ya da çevrilir mi bilemiyorum.

Gelelim kitabımıza… Bu kez top, vampir kardeş Menolly’de. Kendisini sert kız tavırları yüzünden severim. Kız kardeşlerden en kısasıdır ama esaslı kızdır. Ah bir de vampir sevgimi biliyorsunuz.

Kitabı bir günde bitirmemi sağlayan etken Menolly değildi. Üzgünüm vampirellam! J Kitaba yeni bir karakter katıldı ya da aktif olmaya başladı diyelim. Adı Roman ve kendisi Anita Blake serisindeki Jean Claude karakterini andırıyor. Tabii kimse Jean Claude’ın yerini tutamaz! Kendisi benim favori vampirim. J

Kitabın kırk kez, evde tamir olduğunu anlatmasını geçersek oldukça akıcı bir romandı.

Spoiler vermeden bu kitabı anlatmak çok güç ve spoiler içeren yazılardan pek hoşlanmam. O yüzden bu kadar irdelemek yeter.


Onuncu kitabını alana kadar seriye veda ederken, benim için hızlandırıcı oldukları için teşekkür etmek istiyorum. Seri fantastik türün temel taşı değil, karakterler çok yüzeysel, fazla cinsellik içeriyor ama olumsuz yönlerine rağmen yine de ben sevdim.

Kitapla kalın J

“Eskiden hayat olan şey, şimdi paramparça. Eskiden tam olan, şimdi eksik.”

“Bir adam okulda eğitim alabilir, belki de bir hoca tutup kibarlığı öğrenmiştir ama birinin doğasında ve kalbinde olmadığı zaman asla sınıf atlayamaz.”




23 Ocak 2016 Cumartesi

7) KARA KRALİÇE KÖSEM - DEMET ALTINYELEKLİOĞLU


Artemis Yayınları
799 sayfa

Destuuur Kösem Sultan hazretleriii! J

Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen Kösem’i sonunda okudum. Yaklaşık 3 yıldır okunmayı bekliyordu.

Neden bu kadar gecikti? Yazarın diğer kitaplarını lisedeki sıra arkadaşımla okumuştuk. Birbirimize gaz vererek, dedikodusunu yaparak… Kösem’i o almamıştı, onu beklerken 3 koca yıl geçmiş aradan. J

Kitabımız biraz hacimli ama çok kolay okunuyor.

İlk yarısı biraz yavaş ilerliyor. Sultan olma hayali kuran küçük bir kız Nasya. Masum, korkuyor ve hiç bilmediği bir yerde yaşamaya çalışıyor. Güçlü ve hırslı karakteri sayesinde yeni hayatına alışma evresi kısa sürüyor. Kısa diyorsam 400 sayfa. Dediğim gibi hızlı akıyor.

Kitabın diğer yarısında çok fazla olay var ve derine inilmemiş. Okuyucuya hissettirilmemiş. Tamam, tarihi roman, hepimizin bildiği şeyler ama hissettiği şeyler değil. Bu tarz romanlardan beklentim bu. 

Tarih dersi, bilimsel tarih kitapları sadece öğretir. O dönemi yaşatmak, deneyimletmek romanların görevidir.

Yine de ilk yarısı beni etkiledi ve kitabı sevdim.


Harem entrikalarının içinde kendimi kaybettim. Birbirlerini o kadar kibar iğneliyorlar ki ben olsam kesin anlamazdım. J

Kurgu olduğunu biliyorum ama benzeri entrikalar olmuştur mutlaka. Nasıl yapabildiler? İktidar hırsı nelere kadir..

Kitabı bitirdiğimde masum ve sevgi dolu bir şeye ihtiyacım olduğunu hissettim. Açtım Frozen izledim. Entrikalardan arındım ve o çocuksu sevgiyle sarmalandım. J

Son olarak kitabı okurken Kösem Sultan dizisinin birinci bölümünü izledim. Nasya’yı oynayan oyuncu, Anastasia Thsilimpou, rolünün hakkını veriyordu. Hayalimdeki karaktere yakın bir oyunculuğu vardı. Diğer oyuncuları pek beğenmedim, özellikle Hülya Avşar olmamıştı. Dizide tarihi hatalar da mevcuttu, ben bile anlayabildim J Devamını izleyeceğimi düşünmüyorum.

“Her insanın hayal gemisi vardır Nasya. Bindin mi ne deryalara yelken açarsın.”
“Şu devlet ne çok şey istiyordu insandan.”
“İnsan gözüne bakmaya cesaret edene değil, bakmaya korkana kızmalı. Demek ki saklamak istediği bir hal var diye düşünmeli. Gözler sır saklamaz, yalan söylemez çünkü.”


18 Ocak 2016 Pazartesi

6) TANRI'NIN UNUTULAN ÇOCUKLARI - CRAIG SILVEY

Martı Yayınları
Çeviri: Selim Yeniçeri
448 sayfa

“Hayat bir piyondur: Şanslı olan kazanır, şanssızlar ise Tanrı’nın Unutulan Çocukları’dır”

Bu sözü arkadaşıma attığımda, sanırım o biziz dedi. Biz hem tanrının unutulan çocuklarıydık hem de Oblomov taslağı. Biz, hissettiklerimizdik.

Kitaptakiler ise bize hissettirenlerdi.

Tanrı’nın Unutulan Çocukları ödüllü kitaplardan biri ama ben kış okuma şenliğindeki tanrı kategorim için okudum.
Daha ilk sayfada kitabı Suskunlar’a benzettim. Bu sevmemde önemli bir etken olmuş olabilir.

Kitapta çok fazla detay vardı. Bu benim için tatmin ediciydi. Kışın ortasında yazı hissetim. Terledim. Sıcağa söylendim. Hoşuma giden ayrıntılardan biri Charlie’nin tuvalete gitmesiydi. Benim için önemli bir ayrıntı ve gerçekçiliği arttırıyor. Çoğu kitapta kahramanlar tuvalete gitmez çünkü onlar insan değiller(?).

Sonu tahmin edilebilirdi ama bu büyük bir problem teşkil etmiyor. Çünkü kitap durum öyküsü gibi, Charlie ve Jasper Jones’un hayatından bir kesit.

Kitabı Uçurtma Avcısı’yla karşılaştırmışlar ve sönük kaldığını iddia etmişler. Ben ikisinin de başarılı romanlar olduğunu düşünüyorum ama beni daha çok etkileyen Tanrı’nın Unutulan Çocukları oldu.

“Kaybedecek ne kadar çok şeyin varsa, savaştığında o kadar cesursun demektir.”

“Cesur olmak benim için daha zordu. Her şeyi hazmetmek, omuzlarımı dik tutmak, yumruklarımı sıkmak benim için daha zordu. Sanırım ne kadar az kasınız varsa, ne kadar fazlasını bilirseniz, dayağa ne kadar dayanabilirseniz, bu sizi o kadar çok geri tutuyordu. Sıkletiniz düştükçe, daha sık dayak yiyordunuz. Daha fazlasını savundukça, arkanıza bakmadan ilerlemeye devam etmeniz o kadar zorlaşıyordu.”

“Bütün hayatınızı içinde bulunduğunuz tünelin karanlığında ve mumun ışığında gidip gelerek, mağaranın sonundaki gerçek ışığa yönelmek yerine her seferinde o küçük yalanda teselli bularak geçirdiniz.”

“Kendimi bildim bileli başımın çaresine baktım. Yemek, giysi, barınak, her şey. İnan bana kaç yaşında olduğun fark etmez. Herkes yaşlanır. Herkes bir meslek öğrenebilir, vergilerini ödeyebilir ve bir aile kurabilir. Ama bu büyümek değildir. Asıl önemlisi dünyan sarsıldığında nasıl davrandığın ve etrafında neleri ne kadar görebildiğindir.”


“Bazen burada oturup her şeyi izlerken, evrendeki en küçük toz zerresiymişim gibi hissediyorum. Bir hiçmişim gibi. İnsan kendini yalnız hissediyor ama bu aynı zamanda mutlu da ediyor.”


16 Ocak 2016 Cumartesi

Benimle Oynar Mısın? / Kuvay-ı Milliye Kadınları


‘Benimle Oynar Mısın?’ yetişkinler için bir empati oyunu. Aslında içindeki bazı sorular sorulmadan, çocuklarla da oynanabilir. Benim böyle bir kitaptan haberim yoktu ta ki Bilge almak istiyorum diyene dek.

Gel zaman git zaman, beraber sinemaya gittik ve çıkışta standart olarak kitapçıya uğradık. Bilge o zamana kadar kitabı almamış, aklına geldi. O alırken ben de kitabı inceledim, acaba alsam mı falan derken bir baktım ki almışım çıkıyoruz. J

Kitabı çözüp birbirimize vermeye karar verdik.

“Halihazırda icat edilmiş neyi ilk sen icat etmiş olmak isterdin?”
“Tabutunu kimlerin taşımasını isterdin?”
“Bu kitap dışında bundan 500 yıl sonra da insanoğlunun elinde kalacak tek kitabı seçme hakkı sana verilseydi, hangi kitabı seçerdin?”

Bilge benden önce çözmüş, bana verdi. Tembel bloggerınız tabii ki hala bitiremedi. Etkilenmemek için de Bilge’nin yanıtlarını okuyamadım. Çok merak ediyorum!



Evet, ikinci konumuz tiyatro. İlimize tiyatro pek sık gelmezdi, bu yüzden de tiyatro müptelası bir kişilik değilim. Alışkanlık oluşmamış bir kere. Ben üniversiteyi kazandım gittim, tiyatrolar sıklaştı. Şanssızım diye boşuna demiyorum. J


Geçenlerde “Abide-i Aşk / Kuvay-ı Milliye Kadınları” oyunu Nazım Hikmet’in 144. yaşı için ilimize gelecek haberini duyduk. Gitsek mi derken davetiyeler elimize geçti.

Dilek Türker hem yönetmen hem de başroldü. Yine devrim yapan kadınları anlattı bizlere. Vatan için canını koyan kadınlar, kadınlarımız. Nice ağlayanlar oldu, hepimiz gururlanarak sırtımız dimdik izledik.

Kara Fatma, Fatma Çavuş, Asker Saime... Bilmediğimiz niceleri...

Salon boşalırken dimdik sırtımız çökmüştü, bugünün ezikliği içindeydik. Zorluklarla kurtarılan vatanımıza neler oluyordu?


Nazım Hikmet ise bir efsane. O 114 yaşında koskocaman bir dev, çok sevmelerin adamı. Aşkı, devrimi, hayatı, nasıl yaşanacağını bize o öğretti, öğretiyor, öğretecek.

Yaşarken kıymetini bilemedik. Her şeye geç kaldığımız gibi, sevgiye de geç kaldık. Yine de...


İyi ki bu dünyaya geldin Nazım! 


14 Ocak 2016 Perşembe

5) BUZLAR ÜLKESİ - JOHN FLANAGAN


Beyaz Balina Yayınları
Çeviri: Çağdaş Özkan
304 sayfa

Gölgelerin Efendisi serisinin 3. Kitabı Buzlar Ülkesi. (ikinci kitabı için tık)

İkinci kitap heyecanlı bir yerde noktalanmıştı, bu yüzden üçüncü kitabı okumayı öne çektim.

Ama beklediğimi alamadım.

Kitap durağan başladı, durağan ilerledi ve durağan bitti. Arka kapak açıklamasındaki sorunun cevabını bile alamadık.

Will çok aktif değildi. Kitabın durağanlığını buna bağlıyorum. Sayfaları çevirdikçe Will’e bağırmak istedim: “Sen orman muhafızı çırağısın, kendine gel!”

Belki de beni duydu, bilmiyorum.


Dördüncü kitabın daha heyecanlı olaylarla dolu olması temennisiyle…


12 Ocak 2016 Salı

Bilge/ Kış Okuma Şenliği 2015


Geçen sene okulum, diğer fakültelerden iki hafta geç başlamıştı. O iki hafta benim için gerginlikle ve bir sürü soru işaretiyle doluydu.

İstanbul'a alışabilecek miydim? Bölümümü sevecek miydim? Hazırlık nasıl bir şeydi, yeniyor muydu? J Arkadaş edinebilecek miydim? Yurtta herkes benden önce tanışmıştı, ben ne yapacaktım? En önemlisi aileden ayrı kalmak zor muydu?

Sorularımın hepsi zaman içinde yanıtlarını buldu ama öncülüğü yapan yurt sorumdu. Yurttaki ilk günüm, gerçekten felaketti. Oda arkadaşlarımın “ilk defa insan görmüş” gibi olan sorularına maruz kalmıştım.

Büyük dostluklar öfkeyle başlar! Geçen sene geçirdiğim en eğlenceli yıllardan biriydi. Odamızda sürekli problemler çıkmasına rağmen dört kişi bunlara direndik. Yıl sonunda kaçarak odayı terk ettik. J

2 no’lu oda, bana paylaşmayı öğretti. Kan bağı olmadan aile gibi yaşamayı öğretti. Özgürlük duygusunu beraber tattık.

Bilge de oda arkadaşlarımdan biriydi. Pizza sever ve kitap kurdu kişilik. Ona “Hadi kış okuma şenliğine katılalım, birbirimize gaz veririz.” dediğimde kabul etti.

Altta okuyacağınız bu liste, Bilge’nin kış okuma şenliği listesidir. Fighting Bilge!

Benim listem için: Tık 



1)”Yabancı” yayınlarından çıkmış bir kitap:

2)Kış ile ilgili bir kitap:
Böğürtlen Kışı/Sarah Jio

3)Liseye başladığınızda ödül alan bir kitap:
2010 Yunus Nadi Öykü Ödülü. Bir de Baktım Yoksun/Yekta Kopan

4)Kitaplığında aldığın ama bir türlü okuyamadığın bir kitap:
            Kırmızı Köpek/Louis de Berniéres                      

5)Edebiyat ödülüne aday olmuş ama kazanamamış bir kitap:

6)Yasaklanmış bir kitap:
Türlerin Kökeni/Charles Darwin

7)Kitap Ağacı:
Modern Zamanlar –James Joyce/Dublinliler

8)Başkasının senin için seçtiği bir kitap:
Devlet/Platon

9)2015 yılında çıkmış bir kitap:
Konstantiniyye Oteli/Zülfü Livaneli

10)Yazarından imzalı veya imzalı olmasını istediğin bir kitap:
Dava/Franz Kafka

11)Bilim-kurgu veya Fantastik-Kurgu:
Fahrenheit 451/Ray Bradbury

12)Siz doğmadan 250 yıl önce yazılmış bir kitap:
Utopia/Thomas More(1516)

13)Hem beyazperdeye aktarılmış hem de tiyatrosu yapılmış bir kitap:
Karamazov Kardeşler/Dostoyevski

14)Bir Türk kadın yazardan hikaye kitabı:
Tomris Uyar/Yürekte Bukağı

15)Romantik türde bir kitap:
Aşk üçlemesi/Atilla Birkiye

16)Karakterlerin adı geçen kitaplar:
Notre Dame’nin Kamburu/Victor Hugo

17)Size hediye gelen bir kitap:
Aklından Bir Sayı Tut/John Verdon

18)150 sayfadan kısa 4 kitap:
1.Schopenhauer/Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine
2.Şüphe/Friedrich Dürrenmatt
3.Yemin/Friedrich Dürrenmatt
4.Ölü Zaman Gezginleri/Hasan Ali Toptaş

19)İsminde aynı kelimenin geçtiği 3kitap:
”Kız” Ejderha Dövmeli Kız, Arı Kovanına Çomak Sokan Kız,Ateşle Oynayan Kız (Stieg Larsson)

20)Hiç okumadığınız biri erkek biri kadın ve biri Türk biri yabancı yazarın kitabı:
Peyami Safa/Biz İnsanlar-Halide Edip/Sinekli Bakkal   Friedrich Nietzche-Ecce Homo/Geogory Norminton-Aptallar Gemisi

21)5 kitap 1 kelime, 2 kelime,3 kelime, 4 kelime, 5+ kelime:
1.Çocukluğum/Maksim Gorki
2.Mezarımdan Yazıyorum/Machodo de Assis
3.Buda’nın Serçe Parmağı/Viktor Pelevin
4.Don Emmanual’in Alt Tarafları/Louis de Berniéres 
5. Fakat Müzeyyen Bu derin Bir Tutku/İlhami Algör

22)Kendi kategorini kendin yarat:”Öyküler-Hikayeler”5 Kitap
*Petersburg Öyküleri/Gogol
*Yeditepe Öyküleri/Abidin Dino
*Memleket Hikayeleri/Refik Halid Karay
*Sessiz Öyküler/Ayşe Kulin
*Yazın Öyküleri/Buket Uzuner


9 Ocak 2016 Cumartesi

4) TANRI İLE SOHBET 1 - NEALE DAVID WALSCH

Ötesi Yayınları
Çeviri: Nil Gün
237 sayfa

Tanrı sizinle konuşsa ya da yazışsa ne hissedersiniz? Ne sorarsınız? Ne istersiniz?

Yazarımız kitapta Tanrı’yla uzunca sohbet ediyor. Sorular soruyor, cevaplar alıyor.

Kitap, kişisel gelişim türünde.

Genelde tüm kişisel gelişimlerin birbirinin aynısı olduğunu düşünürüm, farklı bakış açılarıyla yaklaşılmış aynı düşünceler. İnandırıcı değiller. Ama Tanrı ile Sohbet sevdiğim kişisel gelişimler içine girdi.

Kendi yaşamımda ne kadar uygulayabilirim, bu da ayrı bir problem. Her kişisel gelişim okumamda, bir haftalığına Pollyanna gözlüklerimi takıyorum. Sonra etkisi geçiyor ve gözlükler tozlanmaya devam ediyor. Bana göre sürekli iyimser olma hali, her yerden kalpler fışkırması “mutluluk” kavramını sıradanlaştırıyor.

Yine de o bir hafta, evrene olumlu mesajlarımı iletiyorum.

Sonuç olarak kitap sorgulatıyor, düşündürüyor ve yaşadığımız hayatı ne kadar zorlaştırdığımızı gözler önüne seriyor.

Yaşadığımız hayatı aslında “yaşamıyoruz”!

NOT: Tramvayda veya toplum içinde okursanız kötü bakışlara maruz kalabilirsiniz.


“Birinci yasa, ne hayal ediyorsan o olabilir, yapabilir ve sahip olabilirsin. İkinci yasa, korktuğunu kendine çekersin.”
“Korku, bedenleri giysilerle sararak gizler, Sevgi çıplak olmaya izin verir; Korku sahip olduklarına sımsıkı yapışır, Sevgi sahip olduklarını paylaşır; Korku zorba yakınlık ister, Sevgi sevecen yakınlık; Korku sımsıkı sarar, bırakmak istemez, Sevgi özgür bırakır; Korku kurutur, Sevgi yumuşatır; Korku saldırır, Sevgi bağrına basar.”

“Acı çekmenin olaylarla ilgisi yoktur; acıyı yaratan, olaylara gösterdiğimiz tepkilerdir.”
“Evren devasa bir fotokopi makinesidir. Sürekli düşüncelerini kopyalayarak çoğaltır. Bunu değiştirmek için tek bir yolun var: bu konuda düşüncelerini değiştirmek!”

“Gerçekten sevdiğin şeyi yap! Başka hiçbir şey yapma! Çok az zamanın var. Sevmediğin bir şeyi yaşamını kazanmak için yaparak bir anı bile ziyan etmeyi nasıl düşünebilirsin? Bu, yaşamı kazanmak değil, kaybetmek olur. Bu yaşamak değil, ölmektir.”

6 Ocak 2016 Çarşamba

3) KIŞ GÜNEŞİ - JENNIFER L. ARMENTROUT

Dex Plus
Çeviri: Serkan Göktaş
316 sayfa

Kış Güneşi ilk okuduğum Armentrout kitabı.

Ana karakterlerimizden Sydney, çocukluk arkadaşına aşıktır ve tahmininiz üzere bu arkadaş tam bir kötü çocuktur.


Romanı hem Sydney’in hem de Kyle’ın bakış açısıyla okuyoruz. Birbirini bu kadar iyi tanıyan insanların, nasıl birbirlerini anlayamadıklarını görüyoruz. O kadar körlerdi ki iki tekme atıp, kendinize gelin diye bağırmak istedim. J

Kitap aşk romanı ama aşk bu kadar basit olabilir mi? Kitap olaya sadece tensel yaklaşmış. Yok Kyle’ın kasları, Syd’in anlamlı(!) bakan gözleri… Kitap bu düşüncelerle başlıyor ve böyle devam ediyor.

Yazar romanı “ne kadar da güzel vücut” tekdüzeliğinden kurtarmak için araya küçük aksiyonlar eklemek istemiş. Olmamış.

Üzülerek söylüyorum ki, çok basit bir kitaptı. Sonu ortadaydı zaten.


Beklentinizi düşük tutarsanız, belki beğenebilirsiniz J



3 Ocak 2016 Pazar

2) KAPİTAL - KARL MARX (YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN) - DAVID SMITH, PHIL EVANS

Versus Kitap
Çeviri: Kemal Ülker
187 sayfa

Kero kitabı Tüyap’ta almıştı. Ben de okumaya talip olmuştum. Arada “ne zaman başlıyorsun yaaa?” şeklinde yakınmalarda bulunmaktaydım.

Kero başladı ve iki üç sayfasını okuyup bana getirdi. “Ben okumayacağım, al sen oku.” Benim de canıma minnet :D

Biliyorum, aslında 3 ciltlik dev boy Kapital’i okumam gerek. Anlamayacağımı düşünerek sürekli erteliyorum, ki kitapları zaten almadım.

Kitap marksizmin kısa özetiydi. Kavramları karikatürize etmiş, anlaşılmasını kolaylaştırmıştı. Ayrıca sonunda, küçük bir terimler sözlüğü mevcut.

Yani tam olarak yeni başlayanlar içindi. Bu topluluğun içinde ben de varım.

Kavramlar tanım olarak aklımdaydı ama çok soyuttu. Bu kitapla birlikte taşlar yerine oturdu.

Seviyorum böyle kitapları. Hem sıkıcı olmuyorlar hem de eğlendirerek öğretiyorlar.

Sonuç olarak Kapital’i okumak için adım adım ilerliyorum. J


1 Ocak 2016 Cuma

1) YILLAR SONRA - İPEK ONGUN

Artemis Yayınları
330 sayfa

Serra’yla nasıl tanıştım?

İlkokuldaydım. İlçemizde de oldukça küçük bir kütüphane mevcuttu. Kitap Eylemi’nin dönemine oranla, daha yeni kitaplar geliyordu.

Ama bizdeki sorun da şuydu ki, kütüphaneyi açık bulamıyordunuz. Kütüphaneden yapılması gereken ödevlerimiz oluyordu ama o da ne? Kütüphane 7-24 kapalı.

Kütüphanecimiz ne kadar yoğun bir insansa, bir türlü kendi işini yapamıyordu. Burada devreye babam giriyor, kütüphaneciyi arayıp bize yönlendiriyordu.

Ödev yapmak için gidip gelirken, oradan da bir kaç tane kitap almaya başlamıştım. Bir gün dikkatimi Bir Genç Kızın Gizli Defteri çekti.

İpek Ongun’la ve Serra’yla tanışmamız böyle oldu. Devam kitapları kütüphanede olmayınca, babama siparişim üzerine şehre gidince tüm kitaplarını almıştı.

Sonuç olarak Serra benim çocukluk arkadaşım. Belki de onu bu kadar sevmemin nedeni, ikimizin de günlük yazmasıydı. İkinci sınıftan beri günlük tutan bir eleman var karşınızda.

Aradan yıllar geçti ve geçenlerde kitapçıda serinin 12. kitabının çıktığını gördüm. İncelerken, 11.’yi okumadığımı fark ettim.

Yıllar Sonra’yı sipariş ettim ve eski dostuma kavuştum. Tabii eski dost benden önce büyümüş. Algı seviyelerimiz farklılaşmış. Tam bir anne olmuş!

Kitap, anne Serra ve kızı Selin’in günlüklerini içeriyor.
Daha ilk sayfadan kendimi dostlarımın arasında buldum. 

Selin yaşında göre, tam bir büyümüş de küçülmüş… Aslında biraz ütopik bir çocuk. Serra ise… Değişmiş ama aynı zamanda eskisi gibi. Sanırım büyümek böyle bir şey.

Bolca kıkırdadım, sırıttım, kahkaha attım! Eski dostumu özlemişim!

Kitabı bir günde bitirdim. 2016’dan önce bitirdiğim bir kitaptı, itiraf ediyorum ama seneye ‘Yıllar Sonra’yla başlamak istedim.

O yüzden yılın ilk kitabı, İpek Ongun’dan.