31 Mayıs 2016 Salı

42) MONNA ROSA- SEZAİ KARAKOÇ

şiir yorum kitap

Diriliş Yayınları
47 sayfa


Size Monna Rosa şiirini neden sevdiğimi anlatayım.

Monna Rosa ile tanışmam edebiyat dersi almamdan çok önce ilkokul ya da ortaokul yıllarına rastlar. Her nasıl olmuşsa internette görüp okumuştum. Beğenmiştim. O dönem ne kadar anladıysam işte…

-Lavinia (Ö. Asaf) şiirini okumam da bu döneme denk gelir ama konumuzdan şaşmayalım.-

Lise yıllarımda Monna Rosa’nın Muazzez Akkaya’ya yazılmış bir akrostiş olduğunu öğrenmiştim ve tabii Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’un iddiasını…

Haliyle Sezai Karakoç hakkında da bilgilerim artmıştı. Diriliş Yayınları’nı onun kurduğu, partisi olduğu gibi. Ama fikirlerinden çok benim için önemli olan yaptığı edebiyattı. Düşüncelerini sevmeden de, şiirlerini sevebilir bir insan ya da tam tersi…

Üniversite de hazırlık okuduğum yıla, yani geçen seneye, gelirsek oda arkadaşımla Hatırla Sevgili’yi yeniden izlemeye karar vermiştik. Yayın döneminde annemler izlerken, benim doğru düzgün izlemediğim bir diziydi.

Umulmadık anda beklenmeyen şeylerle karşılaşılır ya… Yaşar Işık’a Monna Rosa’nın küçük bir bölümünü okudu. İkimizin de çok sevdiği anlardan biridir.



Yaşar için olan düşüncemizi en iyi ifade eden söz ise Ah Muhsin Ünlü’ye ait. “Size güzel cümleler kuran insandan korkun. Çünkü kalbinizi kıracak kelimeleri de çok doğru seçer o.”

Monna Rosa hikayem bu. Çok önemli olaylar olmayabilir ama küçük de olsa insanın hayatında yer eden anılardan.


Aslında bir şiiri sevmek için nedene ihtiyaç yok. Sadece kalp yeterli. 


30 Mayıs 2016 Pazartesi

41) DEVRİMİN KIZI - AMY ENGEL

amy engel, devrimin kızı, yabancı yayınları, kağıt salıncak

Yabancı Yayınları
Çeviri: Aslı Tümerkan
264 sayfa


Devrimin Kızı’nı ilk kitabı okuduktan bir hafta sonra sipariş etmiştim. Okumayı sınav dönemime kadar erteledim. Kurucunun Kızı’nı da vize zamanında okumuştum. :D

Sınav dönemlerimde fantastik, bilim kurgu, hikaye, şiir gibi türleri okumayı daha çok seviyorum. Hem kısa süre de olsa sınav kaygısından uzaklaşıyorum hem de kolay okunuyor. (Neyse ki finaller bitti ve ben de yorumlarımı yazmaya başlayabildim :D)

Devrimin Kızı da bu açılardan iyi bir seçimdi ve bir günde bitti.

Serinin bu kitabında da distopik öğeler baskın değil. Yine de en azından yaşam mücadelesi vardı.

Kitap ağırlıklı olarak aşk konusunu ele almakta. Ivy’nin kendisi olma çabalarını da yabana atmayalım :D Bu konular uzun uzun anlatıldığı için kitap pat diye bitmiş oldu. Sonun biraz daha uzun tutulmasını tercih ederdim.

Yine de belirtmeliyim ki iki kitapla seri tamamlandığı için mutluyum. :D Seriler uzadıkça olaylar saçma bir hal alabiliyor.

Kitabın cildini, tasarımını beğendim ancak ilk kitapta da yaşadığım bandrol sorunu var. Yani bandrolü cilde yapıştırıyorlar ve bandrol kayıp düşüyor. Şömize yapıştırsalar daha mutlu olacağımı söylemek isterim. :D

Son olarak da serilerin çevirisinin aynı çevirmen tarafından yapılmasını tercih ediyorum. Ama maalesef Devrimin Kızı’nda çevirmen değişmiş.

Seri distopya türüne aşina olmayanlar için ideal. J İyi okumalar. :D

“Artık uykunun insana nasıl unutma şansı tanıdığını ama şafakla acının da uyandığını ve insanın bir saliseliğine ne çektiğini unuttuğu için daha da kötü hissettiğini anlıyordum.”

“Ama bir duygunun saçmalığını anlamakla o duyguyu kontrol etmenin çok farklı iki şey olduğunu anlamaya başlamıştım.”

“Daha önce hiç anlamadığım bir şekilde, birini sevmenin her zaman uçmak gibi geleceğini anlıyordum: hayal edilemez bir atlayış, düşme korkusu, kalbin adeta insanın boğazında atmasına sebep olacak heyecan. Bu her zaman imkansız olacaktı; ta ki imkansız olmadığı ana, kişi sadece inancı üzerinde uçana kadar.”


“Bazı insanlar… bazı insanlar asla değişmez. Değişmeleri gerektiğinde bile.”


24 Mayıs 2016 Salı

40) DEVLET - PLATON

felsefe kitap yorumu

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu – M. Ali Cimcoz
368 sayfa

Devlet’i çok uzun zamandır okuduğumu kabul ediyorum. :D Amacım sadece sindire sindire okumaktı desem? Olmaz mı? :D

Devlete mart ayında vizelerim bittiğinde başlamıştım. Sonra araya hep başka kitaplar girdi ve az az okuyarak –pekiştirdim aslında- mayıs ayında bitirdim. Fotoğrafı da yarıyıl tatilinde çekmiş olmalıyım.

Platon kitapta akıl ustası Sokrates’in bir grup düşünürle olan konuşmasını aktarıyor. Amaç ‘doğru’yu bulmak… Doğru devleti bulup oradan doğru insana ulaşabilmek… Yani kitap diyalog halinde yazılmış.

Devlet, ideal olanı, kökenleri sorgulatıyor. Sokrates’in her sorusunda kendi fikrinizi de düşündüğünüz için çok hızlı gitmiyor.

Yavaş okumamda diğer bir etken Sokrates’le fikirlerimizin uyuşmamasıydı. (Örneğin: “Ne var ki, kadın hiçbir işte erkek kadar olamaz.”) Sokrates bilginin içten geldiğini savunan, yeni bir şey öğretmeden konuşarak ortaya çıkaran bir filozof olmalıydı. Okuduktan sonra oluşan düşünceme göre çürütme yöntemini uyguluyor ama konuştuğu kişiyi alttan alta yönlendiriyor.

Siyaset hocam tavsiye ederken “Sokrates’in görüşlerine katılmayabilirsiniz ama hepinizin okuması gereken bir eser.” demişti. Yine öngörüsünü konuşturmuş. :D Sizin için doğru devlet nasıl olur kafanızda netleşiyor.

Kitaba ütopya olarak bakarsak, Thomas More’un Utopia’sıyla karşılaşsalar, Utopia’yı seçerim.

**

“Değerli insan kendine yeter, tek başına yaşamanın tadına varabilir. Herkesten daha az arar başkalarını.”

“Yalan, devlet gemisini batıracak bir fırtınadır.”

“Kendini hep hasta bilenin, gerçekten de bedeninde ağrılar hiç eksik olmaz.”

“Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, dirliğin de düzenin de en iyisi olarak var demektir. Baştakilerin böyle olmadığı yerdeyse, tam tersine, ne dirlik vardır ne de düzen.”


“Bir devlette zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğruluğun ve doğru insanların şerefi azalır.”


23 Mayıs 2016 Pazartesi

39) ALENGİRLİ ŞİİRLER - ALİ LİDAR

alengirli şiirler kitap yorumu şiir

İthaki Yayınları
104 sayfa


Ali Lidar Ot’tan takip ettiğim bir yazardı. Alengirli Şiirler’i D&R’da gördüğümde elimde bulunması iyi olur diye düşündüm.

Sınav dönemim olduğu için fantastik romanlara ve şiirlere yöneldim. Alengirli Şiirler de elimde bulunan tek şiir kitabıydı. –Sonra yenilerini aldım tabii ki :D- (Sınavlar varken insan daha çok kitap okumak istiyor nedense :D)

Kitabı iki bölüme ayırabilirim: “Aman Tanrım beni anlatıyor” dediğim mısralar ve sıkılarak okuduğum mısralar.

Ali Lidar bazı yerlerde dili ustaca kullanıyor ama bir bakıyorsunuz bir sonraki mısra şiirin büyüsünü bozuyor. Şiirde küfüre, günlük hayatta kullandığımız terimlere karşı değilim ama yerli yerinde olursa… Sırıtmamalı.

Yine de güzel mısraları uğruna sevdiğim bir kitap oldu.

*

“Biliyorsun değil mi Tanrım çok iyi biliyorsun
İkimizde biliyoruz birbirimizi kandırmayalım
Ben aslında annemin, babamın ve senin
Müşterek ve başarısız projesiyim.”

*

“Yağmur nasıl da hiçbir şey anlatmıyor aslında”

*

“Galiba ben bir yağmurum yağmaktan çoktan vazgeçmiş”

*

“Kırılıp yeniden başlıyoruz hep
Kırılıp kırılıp yeniden
Hayat, sıkıntılı anlatamamalar tarihi

Özet; Büyük Yenilgiler Atlası!”


20 Mayıs 2016 Cuma

38) MEKTUBUN AVCUMDA - RÜŞTÜ ONUR

şiir kitabı

Kaynak Yayınları
342 sayfa

“İşte mektubun avcumda
İşte yeknesak geçen günlerimin tek tesellisi”

Mektup yazmayı sevdiğimi söylemiştim değil mi? Mektup yazmak, mektup almak benim için özel eylemlerdir. Ama maalesef ki yanlış yüzyılda doğmuşum. :D WhatsApp konuşmaları mektubun samimiyetini yakalayamasa da çoktan yerini aldı.

“Anlaşmak ancak karşılıklı itimat ve sevgiden doğar. Biz birbirimize inandıktan sonra mesele kalmıyor demektir.”

Rüştü Onur ile tanışmam da Kelebeğin Rüyası’yla oldu. Sevdiğim filmlerden biridir kendisi. Ardından Rüştü Onur’u edebiyat dersinde işlemiştik.

“İnsanın yolculuk etmesi bilmediği, görmediği yerlerde dolaşması ve dolayısıyla mütemadi bir şiir havasıyla yaşaması ne güzeldir.”

Mektubun Avcumda ise Rüştü Onur’un mektuplarının ve şiirlerinin bir derlemesi. Leyla Şahin ve İbrahim Tığ tarafından hazırlanmış.

Kitap, Kitap Eylemi’nin. Mektubun Avcumda her gözüme çarptığında okuyayım diyordum, sonunda okudum. :D

“Emin ol Mediha, bütün kitaplarda seni arıyorum. İşte diyorum bu şekilde konuşurdu, böyle hareket ederdi. En güzel vaktim seni düşünmekle geçiyor.”

Kitapta mektupların ve şiirlerin orijinal hallerine de yer verilmiş, sağ taraftaki sayfalara fotoğraf konmuş.

Rüştü Onur’la birkaç ortak noktamız olduğunu da keşfettim. :D Mesela o da aşure sevmezmiş.

“Çilek yemez diyorum gücenme, sen de bana aşure yemez de, hiç sevmem. Ne o içine her türlü şey katarlar. Benim öyle şeyler hoşuma gitmez. Bence her şey yalnız başına güzel veya fenadır.”

Mektup ve şiir sevenler bu kitabı kaçırmamalı J Bir çırpıda okunuyor. Bitince “Neden kimse bana böyle mektup yazmıyor?” isyanlarıyla baş başa kalıyorsunuz. :D



“Nişanlın, kocan, sevgilin! Sen ne dersen de. Manton, eşarbın gibi senin olan bir şey.”



17 Mayıs 2016 Salı

37) MY MAD FAT DIARY - RAE EARL


Novella Dinamik
Çeviri: Belgin Selen Haktanır
381 sayfa


My Mad Fat Diary’nin dizisini izlememin ardından kitaplarını merak etmeye başladım. Türkçeye çevrilmemişti ve alsam mı almasam mı düşüncesiyle karşı karşıya kaldım.

Almaya karar verdiğimde ne göreyim? Türkçeye çevriliyormuş! :D Böylece bir miktar bekledim ve çıktığında aldım.

Dikkat edin bu kitap bolca yemek ve abur cubur içeriyor. :D Rae Earl bir lise öğrencisi ve kilolarıyla başı dertte. Okuduğumuz kitap aslında onun günlüğü…

Kitap diziyle bazı farklılıklara sahip: karakterlerin adı, ön plandaki karakterler… Başta biraz yadırgadım ama sonra alıştım. Rae ile fiziksel yapımız benzeyince, sorunlarını daha kolay anlayabildim. :D

Günlük sevdiğim bir türdür, küçüklüğümden beri yazarım. Bu nedenle kitabı sevdim, yeri geldi kahkaha attım yeri geldi Rae ile birlikte sinirlendim.

Normalde dizi ya da filmi kitaptan sonra izlemeyi tercih ederim ama My Mad Fat Diary’de önce izlemiş olmam beni rahatsız etmedi. Üstelik diziyi izlememiş olsaydım sıkılabileceğimi düşünüyorum.

Ayrıca kitabın kapağını ve cildini çok beğendim. Ciltli kitaplara karşı ayrı bir sempatim var. :D Yanında poster de verdiğini belirtmeliyim.

İyi okumalar :D

“İnsan bir kere o kadar şişman olunca ‘siktir et gitsin’ etkeni devreye giriyor.”

“Bazen çok kötü birisi olabiliyorum ama sanırım, aslında hepimiz öyleyiz. Bazen.”

“Kimse beni kurtarmaya gelmeyecek. Eskiden beri de böyleydi.”

“Çok şişmanım. Kilo vermem gerek. Potansiyelim var ama katman katman yağların altında kalmış durumda.”


“Sanırım mutlu olmalıyım çünkü mutsuz değilim. Bazen canım hiçbir şey yapmak istemiyor ve her şeyden uzaklaşmış hissediyorum.”


14 Mayıs 2016 Cumartesi

Yaşamdan Kareler / Masumiyet Müzesi + Durum Raporu


Masumiyet Müzesi’ne sonunda gittik. Yaklaşık 1 ay önce bugünü müze için ayırmıştık. Planımızı uyguladık. :D Kitabı yeni bitirmiş sayılabileceğim için ayrıntılar daha tazeydi, böylece daha verimli gezebildik. :D (kitap yorumu için tık)




Müze Çukurcuma’da yani Füsunların evinde. Bulmamız çok zor olmadı, Galatasaray Lisesi’nden aşağı yürüdük.




Müzeye girmeden sokağı biraz gezdik ve kitapla eşleştirmeye çalıştık. Ardından kitaplarımızı mühürletip, sesli rehber aldık. Orhan Pamuk kendi sesiyle hem müzeyi anlatmış hem de Kemal karakterine hayat vermiş. Bu arada sesli rehber bilete dahil değil, ekstra 5 TL gibi bir ücreti var.



Masumiyet Müzesi kalabalıktı ama aynı zamanda değildi de. :D Şöyle ki, bizimle birlikte giren kalabalık grup, büyük olasılıkla kitabı okumamış. Biz birinci katı gezerken, onlar bitirmiş iniyorlardı. Ardından kitabı okumuş Fransız çift ve biz kaldık. 



Orhan Pamuk ‘müzeleri sevdiği için’ bu kitabı yazdığını söylemiş. Hatta kitabı yazarken bir sürü eşya toplamış, bazılarına müzede koyacak yer bulamamış. :D



Müzeyle birlikte, kafama takılan bazı noktalar netleşti. Çok fazla fotoğraf koyup, ayrıntı verip spoilera kaçmak istemiyorum. Okuyun, gidin, görün. :D





Durum Raporu:

Pazartesi Uluslararası İlişkilere Giriş sınavı ile final haftam başlıyor. –Laf aramızda dersi de pek sevmem :D- Bahar rehavetinden de hala kurtulamadım. Kışa dönüş yollarını araştırıyorum. :D

Okuduğum kitaplara göz atarsak, Devlet’e hala devam ediyorum. Sindire sindire okumak diye buna denir. :D Ali Lidar’ın Alengirli Şiirler’ine başladım. Manga olaraksa Death Note 6. cildi okuyorum, bu akşam bitecek gibi 7’ye başlayabilirim. :D



Yeni aldığım kitaplara da değinmeden geçmek olmaz. :D Birhan Keskin’in Kim Bağışlayacak Beni’sini ve Fakir Kene kitabını, Sezai Karakoç’un Monna Rosa’sını aldım. Birhan Keskin memleketlim olmasıyla da özeldir benim için. :D

İzlediklerim ise The Big Bang Theory, Once Upon a Time gibi klasik dizilerime devam ediyorum. Ayrıca ABD’nin Gizli Tarihi’ni izliyorum.

Hepsini toplarsak final haftasına hazır olmayan bir kızla karşılaşıyoruz. :D O kızın iyi bir kriz yönetimi yapıp, sınavların üstesinden gelmesi gerek. O zaman fighting! :D



8 Mayıs 2016 Pazar

37) KADIN - YILMAZ ÖZDİL


Kırmızı Kedi Yayınevi
324 sayfa

Kadın’ı Tüyap’tan almıştım. Kış okuma şenliği listemdeydi ama yetiştiremedim. Ben de tramvayda gelip giderken okudum.

Kadın, Yılmaz Özdil’in “KADIN”lar hakkındaki köşe yazılarının toplamı. İçinde kimler yok ki… Bitki Ana Asuman Efe’den Semra Sezer’e, çocuk gelinlerden ünlülere kadar birçok isim yer alıyor.

Bir kadının hayatı, kim olursa olsun, zorluklarla dolu. Cinsiyet ayrımcılığıyla başlayan bu sorunlar, kadını insan kabul etmemeye kadar ilerleyebiliyor. Sonuç: kadına şiddet. Yıllar ilerledikçe azalıp, ortadan kalkması gereken bu kavram aksine artıyor.

Biliyorsunuz ki kadının ilk görevi “börek yapmak”. Yapamıyorsa onu döven kocasının suçu ne? Kadın evinde oturmalı, boy boy çocuklarına bakmalı. Dışarı çıkmamalı böylece tacize de maruz kalmaz. Hatta nefes almasa daha iyi olur.

Yıl 2016, uzaya gidip, ışınlanmayı falan bulmamız gerekirken biz hala ilkel problemleri çözemedik.

Bugün anneler günü. Türkiye’de evlenmiş ya da bir birlikteliği olan kadınların %39’u yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmıştır. (TUİK)

Yılmaz Özdil yazılarında bizleri anlatmış. Kitap bitiyor ve ne ara biz bunları yaşadık, ne ara bu hale geldik diyorsunuz.  Belki okuyacaklarınızı haberlerde gördünüz, gazetede okudunuz ama art arda okuyunca durumun vahimliği daha çok gözler önüne seriliyor.

Anneler günü. Eve gittiğimde anneme kocaman sarılacağım.

Kutlu olsun.

“Halbuki, her terör saldırısı, uçakların gökdelenlere çarpması gibi bir şeydir aslında… New York’ta olduğu için daha önemli, Halkalı’da, Şemdinli’de olduğu için daha önemsiz değildir.”

“Adem, eline geçen ilk fırsatta suçu Havva’ya attı. (Nancy Astor)”

“Güya İstanbul’da yaşıyordu ama, yoktu o satırlarda… Çünkü, şarkılarımızdaki romantizm yok artık İstanbul’da.”

“Tehlike ne İran’dır, ne İngiltere’dir. Kara cehalettir.”

“Ne doğmak elimizde.
Ne ölmemek.
Ne anamızı seçebiliriz.
Ne babamızı.

Hayattır bize rol biçen.”


4 Mayıs 2016 Çarşamba

36) MASUMİYET MÜZESİ - ORHAN PAMUK


Yapı Kredi Yayınları
561 sayfa

Uzun zamandır Orhan Pamuk okumamanın eksikliğini hissediyordum. Yeni kitabı da çıkınca okumayan tek ben kalmışım gibi bir duyguya kapıldım. :D

Bu yılın başında arkadaşımla İstiklal’de yürürken gözümüze Masumiyet Müzesi tabelası çarpmıştı. Okuyalım, gideriz gibi laflar etmiştik. Ben de bunu hatırlayıp, arkadaşıma doğum gününde Masumiyet Müzesi’ni aldım ve beraber okumaya başladık.

Birlikte okumaların çoğunda olduğu gibi, bitirmeyi eş zamanlı yapamadık. :D

Masumiyet Müzesi, hızlı başlayıp ortalarına doğru iyice yavaşlayan bir kitap oldu benim için. Aslında durum hikayesini, kahramanların iç seslerini okumayı severim. Bu kitapta karakterlerin hiçbirini sevemediğimden midir bilinmez, böyle olmadı.

Masumiyet Müzesi, Kemal’in hayatındaki en mutlu anı bulmasını anlatan bir kitap… İçinde tutku, saplantı ve pişmanlık var. Aşk? Yaşananlar benim aşk tanımıma uymuyor ama The Washington Post’a göre: "Pamuk bu kitapla aşkı elle tutulur bir şey olarak önümüze koyuyor." Okuyup, kararınızı verin :D

Kitap 70-80’lerin burjuva hayatını da gözler önüne seriyor. Dış dünyada olan sağ-sol çatışmalarını, darbeleri önemsemeyen bir topluluk…

Kitaptan betimlemeleri, iç sesi çıkarırsak geriye 100 sayfa falan kalır herhalde. :D Masumiyet Müzesi’ni pembe diziye ya da Yeşilçam filmlerine de benzetebiliriz.

Yakınmalarımı boş verin, kitap bittiğinde, okuduğum için mutlu olduğumu hissettim. Müzeye gitmeyi heyecanla bekliyorum :D

***

“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim bunu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi?”

“Mutlu anlardan geriye kalan eşyalar, o anların hatıralarını, renklerini, dokunma ve görme zevklerini bize o mutluluğu yaşatan kişilerden çok daha sadakatle saklarlar.”

“Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu, amacının da mutlu olmak olduğunu bilir. (…) Ama sonra yalnızca aptallar mutlu olur.”

“Her güne ertesi günün daha iyi olacağını, onu birazcık olsun unutmuş olacağımı umarak başlıyor, ama ertesi gün karnımdaki ağrının hiç değişmediğini, acının sürekli yanan kuvvetli bir kara lamba gibi içimi karartmaya devam ettiğini hissediyordum.”

“Hayatın, insanlığın çoğunluğu için, içtenlikle yaşanması gereken bir mutluluk değil, baskılar ve cezalarla ve inanılması gereken yalanlarla yapılmış dar bir alanda, sürekli bir rol yapma hali olduğunu, ilk bu sıralarda sezmeye başlamış olmalıyım.”


“Kadınla erkeğin yan yana gelemediği,birbirleriyle görüşüp konuşamadığı memlekette aşk olmaz.”