27 Ocak 2022 Perşembe

Kar ve Kitap



Balkonumdaki karlar neredeyse erimişken, güncellenen sınav takvimine göre hiç tatilim yokken, çalışılması gereken dersler gün geçtikçe Everest Dağı’nı aratmazken oturup blog yazmaya karar verdim. Blog ne de olsa her zaman bizi bekleyen sanal evimiz… Öyle değil mi?

 

“Soğuk, çok soğuk bir kış geçirdik. Üzerime demirden bir palto giymiş gibiydim, kaskatıydım.” *Kış Yolculuğu, s. 72


Takip ettiğim hava durumu hesapları karın geleceği müjdesini verdiğinden beri bir gözüm pencerelerde karı bekledim. Ha yağdı ha yağacak… Tam olarak tatmin olmasam da bu kadar yağmasını beklemiyordum. Pazar sabahı karlı bir güne uyandım ve sonrasında aralıklarla devam etti.

 

Sabah kalkıp, perdeyi çekince çatılardaki karı görmek insana mutluluk veren olaylardan biri. -Çaydanlıktan çıkan buharın da bana huzur verdiğini fark ettim.- Karın kötü yanını yaşamadığım için, benim için sevinçli geçen günlerdi. Kar topu oynadım, kar yağarken yürüyüş yaptım, balkonda kaymamaya çalışarak kahve içtim…

 



Tabii bunlar yanıma kâr kalmadı. Ertelenen sınavlar, 10 gün olan yarı yıl tatilinin sonuna kondu ve böylece aslında tatil ortadan kaldırılmış oldu. İç karartıcı bir konu olduğu için bu bahsi kapatmak istiyorum.

 

Ders çalışırken eskiden daha çok kitap okuyordum, bu sıralarsa daha çok izliyorum. Yemek yerken izlemeye başladığım film veya diziye sonra da devam ediyorum. Bu durumun bir çözüme ihtiyacı var ama öncelik sıralamamda gerilerde olduğu için biraz daha bekleyebilir.

 


Bahsetmek istediğim iki kitap var aslında. Öncelikle ilk defa Ursula Le Guin okudum: Rocannon’un Dünyası. Yazarın ilk romanı olduğu için belki de başlangıç için iyi bir seçim değildi ama Sürgün Gezegen’i indirimden almıştım, Hainish Cycle serisinin ikinci kitabı olduğunu bilmeden. Aslında bağımsız da okunabilecek bir seriymiş ama ilk iki kitabını art arda okumak istedim -manasız bir istek-. Sınav döneminde başka bir evrene geçme isteğiyle kitaba başladım. Belki de bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Aslında kurguda, yaratılan evrende ve türlerde sorun yok; hatta bu kadar kısa bir kitapta yeni bir dünya yaratıp okuyucuya anlaşılır bir şekilde aktarabilmek takdire şayan ama bu durum kitabın içine girebilmemi engelledi. Karakterlerin iç dünyalarına pek değinilmediği, hep olayların olduğu ve betimlemelerin de yetersiz olduğu bir kitapta kendine yer bulabilmek ve bağlanabilmek zor.

 

Sözünü ettiğim diğer kitabı ise şu an okuyorum: Kış Yolculuğu. Selçuk Baran daha önce okumamıştım, neden okumamışsam. İstiklal YKY’den alırken, görevli seveceğimi düşündüğü Ian McEwan’ın Hamamböceği kitabını da önermişti. YKY’deki kitap öneren çalışanları çok seviyorum, kitaplar hakkında bilgisi olmayan, ruhsuz çalışanlardan sonra ilaç gibi geliyorlar. Ben de çoğu zaman önerdiklerini de alıyorum. -Konuyu dağıttım, kafam gibi cümlelerim de dağınık.- Kış Yolculuğu’nın ilk iki hikayesini okudum zaten toplamda üç hikayeden oluşuyor. Yazarın kalemini beğenmenin yanında öykülerindeki sakin hüznü de sevdim. İncelikli, kırıp dökmeyen ama yine de hissedilen... Uzun zamandır böyle beğendiğim bir hikaye kitabı okumamıştım.

 

Size de seveceğiniz kitaplarla dolu, sevinçli günler diliyorum.