28 Şubat 2019 Perşembe

HARAÇ - FÜRUZAN / Füruzan ile Türk Edebiyatını Tanımak: İstanbul, Hayat ve Edebiyat

7
Notos Kitap
85 sayfa


Füruzan daha önce hiç okumamıştım. Eylemcan’ın bana tavsiye ettiği, okumaya niyetlenip yine ertelediğim bir yazardı.

Hata etmişim. Ertelemeyin. Üşengeç olmayın.

Okulun Şehir ve Toplum kulübü Türk Edebiyatını Tanımak başlığı altında yazarlar davet ediyormuş. Benim de bundan haberim, arkadaşım afişini gönderince oldu. 27 Şubat’ta gelecek olan konuk ise Füruzan’dı.

Eylemcan sever diye düşünüp ona attım ama dersleriyle çakıştığı için gelemedi, bana “Kesin git” dedi. Ben de hiç kitabını okumadım diye mıyıklandım ve sonra Haraç’a başladım.



Haraç aslında Parasız Yatılı kitabının son hikayesi ama ben ayrı basımını okudum.

Kitap, çocukken bir konağa hizmet etsin diye verilen Servet’in hayatını konu alıyor. Konaktaki hayatı, konaktan sonraki hayatı, topluma adaptasyon süreci… Yürek burkucu bir öykü ama yazarın kalemi sayesinde acıdan kendinizi yerden yere vurmuyorsunuz. Yine de o hikaye kalbinize oturuyor.

Sonuç olarak efem –kitaptan esinti- 27 Şubat saat 5’de Edebiyat Fakültesi Kurul Odası’nda Cansu ile yerimizi almıştık. (Çevremde kitap okuyan insanlar olunca çok mutlu olduğumu biliyor muydunuz? O zaman buradan Cansu’ya not: darısı diğer güzel etkinliklere ve kitaplara :D) Etkinliğin konusu Füruzan ile Türk Edebiyatını Tanımak: İstanbul, Hayat ve Edebiyat idi.

Yazar öncelikle İstanbul’daki çocukluğundan, anılarından ve sevdiği yazarlardan bahsetti. Ardından soru cevap şeklinde ilerledi. Gelen soruların çok saçma olduğunu belirtmek istiyorum.



Kitapların imzalanmasıyla etkinlik son buldu. Biz de biraz Edebiyat Fakültesi’nin içinde gezindik. Eskiliğine, yaşanmışlığına hayran olmamak elde değil. Amfilerinin adları bile insanı heyecanlandırmak için yeterli: Fuat Köprülü, Yahya Kemal, Ziya Gökalp… (Acaba Edebiyat Fakültesi’nde daha mı çok zaman geçirsek Cansu hııı?)


“Efem, Allah’ın kullarını beş parmak gibi ayrı yarattığını hepimiz biliriz. Güzellik geçicidir. Kalıcı olan çalışkanlık, iyi huy, dürüstlüktür, di mi efem?”

“Düşünmüştüm, doğruydu; çirkindim, köylüydüm.
Belki de köylülüğümden çirkindim.”

“İnsan ömrü bir rüya, göz açıp kapayıncaya bitiveriyor.”



26 Şubat 2019 Salı

MASAL TERAPİ - JUDITH MALIKA LIBERMAN


6
Doğan Yayıncılık
Çeviri:İstem Erdener
285 sayfa


Masal okumayı sever misiniz? Ben hala çok severim.

Masal Terapi, 54 masaldan bir derleme. Her masalın sonunda mesaj, seyir defteri, alıştırma ve alıntı bölümleri var. İtiraf ediyorum ki çoğu alıştırmayı yapmadım. :D

Ben kitabı bazen her gün bir masal olarak okudum, bazen ara verdim, bazen günde iki tane okudum… Şaşırtıcı olan şuydu ki okuduğum masal genelde o gün ihtiyacım olan öğüdü bana verdi.

Sevdim.

“…insan yalnızca kalbinde taşıdığını görür.”

“Bir çatlak var her şeyde, ışık işte böyle girer içeriye. / Leonard Cohen”

“Dünya içimizde taşıdığımız korkuların aynasıdır.”

“İki ayağın olduğuna göre seni beslemeyen veya sana ihtiyaç duyulmayan bir yerde durman gerekmez. O zaman yürü! Sana zarar verecek şeyden kaçınmak aslında bir sevgi eylemidir. Kendine ve evrene özen göstermenin bir yoludur.”

“En derin korkumuz yetersizlik değildir. En derin korkumuz haddinden fazla güce sahip olmaktır. Bizi en çok korkutan karanlığımız değil ışığımızdır. Kendimize sorarız; “Ben kimim ki zeki, muhteşem, yetenekli, şahane olayım?” Aslında sen olmayacaksın da kim olacak? Sen Tanrı’nın çocuğusun. Küçük oynamanın dünyaya bir yararı yok. / Marienne Williamson”

“Her ne kadar kendimizi başkalarının eleştiri ve onayına fazla önem vermediğimize inandırmaya çalışsak da sözler bacaklarımızı kesebilir ve kanatlarımızı koparabilir. Seçerek duyma sanatını uygulamaya çalış; seni koruyan ve cesaretlendiren sözcükleri gerçekten duy, seni aşağı çekenlere sağır ol.”

“Eğer hayatta daha fazlası olduğunu hissediyorsanız, eh, olduğu doğru, gidip arayın.”

24 Şubat 2019 Pazar

KUZEY VE GÜNEY - ELIZABETH GASKELL

5
Altın Bilek Yayınları
Çeviri: Derman Kızılay
649 sayfa


Uzun süreli okumalarımdan biri olan Kuzey ve Güney’e neden başladım? Çünkü Gurur ve Önyargı’ya benzediğini duymuştum. Kitabın iskeleti gerçekten Gurur ve Önyargı’yı andırıyor. Maalesef ki yazar gözümde bir Jane Austen olamadı.

Sanayi Devrimi döneminde geçen kitap işçi-patron ilişkilerine, grevlere değinmiş. İlk bakışta bir aşk romanı gibi görünse de öyle olmadığını belirtmeliyim. İngiltere’nin kuzey ve güney bölgelerinden o dönemin toplumuna ve sorunlarına bir bakış diyebilirim.

Kuzey ve Güney benim için çok akıcı değildi. Zevkle okuduğum kısımları olduğu kadar bitirmek için okuduğum bölümleri de oldu. Üzerine birçok kitap bitirdim, kendisini bitiremedim, uzun zamanımı aldı. :D

Klasik kitaplarla bir sorunum olmadığını hatta sevdiğimi bilirsiniz. Buna rağmen Kuzey ve Güney’i çok beğenmedim, yazıldığı döneme bakarak hakkını yemek istemiyorum ama bana biraz amatörce geldi. 649 sayfa kitabın beklenilen sonunun 2 sayfaya sıkıştırılmış olması “Eee ne oldu şimdi?” gibi bir tepkiyle kitabı kapatmama neden oldu.

Son olarak Kuzey ve Güney’in dizisi de varmış, izlemek isterseniz aklınızda bulunsun.

“Fakat zihin uzun süreyle tek bir konuya odaklanırsa tıkanır, körelir ve başka şeylere ilgi göstermekte de güçlük yaşar.”

“Dünya üzerinde hiçbir gülüş yoktur ki,
Gözyaşının kardeşi olmasın. /Elliott”

“Hayatımda daha evvel hiç aşık olmadım. Hayatım boyunca her zaman çok meşguldüm ve zihnim hep başka şeylerle doluydu. Şimdi ise birini seviyorum ve hep seveceğim.”

“Tek korkum bu aslında, bunu o kadar derinden o kadar yürekten istiyorum ki kesin gerçekleşmeyecek.”

21 Şubat 2019 Perşembe

Mim: Blog Yazarlarını Tanıma Mimi

Uzun zamandır mim yazısı yazmıyordum. Özlemişim, umarım siz de özlemişsinizdir. :D Fatih Pınarca’ya beni mimlediği için teşekkür ediyorum.



Haydi Kağıt Salıncak’ı tanımaya geçelim, kimdir bakalım hmmmmm :D

Nerelisiniz?

Yarışmaya Trakya’dan katılıyorum, İstanbul’da okuyorum, sevgiler. :D


Burcunuz?

Yengeç. Yükselenimi merak ederseniz o da başak.

Bloglarda en çok ilginizi çeken şeyler?

Yazılar :D İlgi alanım dışında bile olsa farklı şeyler öğrenebilmek güzel.

En sevdiğiniz mevsim?


Kış!

Yabancı diliniz?

Sanırım sadece İngilizce’yi sayabiliriz. Tarihçe olarak bakarsak, lise de Almanca dersi, Burgas’da Bulgarca kursu, İtalyanca kursu…

Cevap İngilizce. Gelecek soruya geçelim. :D


Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Boş zaman derken neyi kastediyoruz? Okul dışında kalan zamanımsa, kitap okuyorum, geziyorum, arkadaşlarımla vakit geçiriyorum, blog yazıyorum ama bunları boş zaman olarak görmüyorum çünkü hepsine ayrı bir vakit ayırıyorum. Boş zamanım olursa mesela bazen duvara anlamsızca bakmayı severim :D 

En son okuduğunuz kitap?

Kuzey ve Güney -Elizabeth Gaskell en son bitirdiğim kitap, ek olarak Pireneler'deki Şato kitabını okuyorum, muhtemelen bu akşam yeni bir kitaba daha başlarım.

Hayatınızda pişman olduğunuz bir şey?


Ne yapıyormuşuz, geçmişten pişman olmak yerine ders alıp devam ediyormuşuz.

Tuttuğunuz takım?

Eskiden olsa Fenerbahçe derdim ama takımlarla alakam yok çok uzun zamandır.

Çantanızdan eksik etmediğiniz şeylerden bazıları?

Kitap, defter, kalem kutum, cüzdan, kartlık, anahtar, peçete… Bulduğumu taşıyorum. :D

En sevdiğiniz içecek?



Çay, kahve, sıcak çikolata, salep… Kararsızım, hepsini seviyorum bence onlar da beni seviyor :D

Ve son olarak blogunuzdan hiç para kazandınız mı?

Düşünmedim bile.


Bir süredir buralarda olmadığım için kimin yapıp yapmadığını takip edemedim, o yüzden tüm yapmayanlar mimlenmiş olsun :D


17 Şubat 2019 Pazar

GENÇ PRENS'İN DÖNÜŞÜ - ALEJANDRO GUILLERMO ROEMMERS


4
Timaş Yayınları
Çeviri: Deniz Torcu
128 sayfa


Küçük Prens büyüseydi ne olurdu düşüncesinden hareketle ortaya Genç Prens’in Dönüşü çıkmış.

Küçük Prensi günümüzde okumayan kalmamıştır diye düşünüyorum. Kendisini ben de çok severim hatta zaman zaman açıp tekrar okurum. Genç Prens’in Dönüşü’nü duyunca da heyecanlandım, e-book olarak hemen okumaya başladım.

Üzülerek belirtiyorum ki kitabı sevmedim. Tam bir kişisel gelişim kitabı olmuş. Patagonya’da bir araba seyahati esnasında geçen hikaye, şoförün anlattığı şeyleri Prens’in uygulamasını konu alıyor.

Verilen tavsiyeler o kadar klişe ki, keşke en azından yaratıcı olsaydı.

Kişisel gelişim seviyorsanız “belki” keyif alabilirsiniz ama bence Küçük Prens’de bu kitapta olduğu için üzülürdü.

“…yetişkinlerin bizi korumak amacıyla yaptıkları tüm uyarıların, verdikleri tüm nasihatlerin, bizi insanlardan ne kadar uzaklaştırdığını düşündüm. Öyle ki, birine dokunmak veya gözlerinin içine bakmak dahi içimizde nahoş bir duygu, huzursuzluk yaratıyordu.”

“Bana göre yaşamak, öğrenmektir.”

“İyilik yapma bahanesiyle hayallerini yıkanlardan uzak dur, çünkü genelde yıktıkları hayallerin yerine koyacakları daha iyi bir şeyleri yoktur!”

“Hepimiz prens olarak doğarız; bazıları bunu bilmez, bazılarıysa unutur… Benim krallığım yalnızca içimdedir.”

14 Şubat 2019 Perşembe

SEVME SANATI - ERICH FROMM

3
Payel Yayınevi
Çeviri: Yurdanur Salman
125 sayfa


Sevmek bir sanat mıdır?

Öncelikle kitap psikolojik bir eser. Sevmenin 5 yolu, karşındakini kendine aşık etmenin 8 yolu gibi reçeteler bulundurmamakta.

Aşk ve sevgi üzerine çıkarımlar içeren kitap, sade bir akademik dille yazılmış. Dört bölümden oluşuyor: Sevmek Bir Sanat mıdır?, Sevgi Kuramı, Sevgi ve Çağdaş Batı Toplumunda Sevginin Soysuzlaşması, Sevginin Uygulanması.

Sevgiyi, sevme sanatını dört maddenin birleşimiyle açıklar Fromm: İlgi, bilgi, saygı, sorumluluk. Sevginin türleri de detaylıca işlenmiş ve okurken aydınlanmaya neden oluyor. Ayrıca içinde bolca Freud eleştirisi mevcut.

Bence kitap ortaokul ve liselerde okutulmalı. Toplumca böyle kitaplar okumaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

“Sevgi ta derinden özlenen bir şeyken, öbür şeylerin hepsi sevgiden daha önemli sayılır. Başarı, ün, para, güç – bunları elde etmek için varımızı yoğumuzu veririz; sevmeyi öğrenmek içinse hiçbir şey yapmayız.”

“Birlikte yaşayarak bir olmanın tersine, olgun sevgi kişinin bütünlüğünü, bireyselliğini yitirmeden birleşmesidir. Sevgi insanlarda etken bir güçtür; kişiyi öbür insanlardan ayıran, duvarları yıkan, onu öbür insanlarla birleştiren bir güç.”

“Sevginin etkin özelliği en genel biçimde şöyle tanımlanabilir: Sevgi vermektir, almak değildir.”

“L’amour est l’enfant de la liberté (sevgi özgürlüğün çocuğudur); hiçbir zaman zorbalığın çocuğu olmamıştır.”

“Çocuk sevgisi şu yoldan gider: “Sevildiğim için seviyorum!” Büyüklerin sevgisi şu yoldan gider: “Sevdiğim için seviliyorum.” Olgunlaşmamış sevgi, “Seni, sana gereksinmem olduğu için seviyorum” der. Olgun sevgi, “Seni sevdiğim için sana gereksinmem var” der.”

“Kişi yaratıcı bir sevgiyle sevebiliyorsa, kendisini de sever; yalnız başkalarını seviyorsa, hiç sevemiyor demektir.”

“İnsanda bilinçli bir sevilmeme korkusu varken, gerçek ama çoğunlukla bilinçsiz olan korku, sevme korkusudur.”



13 Şubat 2019 Çarşamba

EVVEL ZAMAN İÇİNDE - TOM McNEAL


2
Pegasus Yayınları
Çeviri: Büşra Balcan
357 sayfa

Çocukluğumdan beri dost hayaletli kitaplardan ve çizgi filmlerden keyif alırım. Casper’ın yeri ayrı olsa da bu kitaptaki hayaletimiz Jacob Grimm’i çok sevdim!

Grimm deyince tanıdık geldi değil mi? Çünkü kendisi Grimm Kardeşler’den biri! Bu durum kitabı benim için enteresan kıldı.

Evvel Zaman İçinde’nin 300 sayfasını bir gecede, kalan 50 sayfasını da ertesi gün tamamladım. Oldukça akıcı ve sürükleyiciydi.

Fantastik bir kurgu da olsa Grimm Kardeşler’in hayatı hakkında bazı bilgiler öğrendim. Keyifli artı verimli zaman geçirmek eşittir en sevdiğim şey.

Reading slumptan kurtulmak için güzel bir seçenek olabilir.

Kitapla kalın!

“Bazen bir şeylerden kaçmak ona gerektiğinden daha da çok anlam yükler.”

“Hayatın boyunca neredeyse her zaman doğru olanı yaptıktan sonra bir defa –yalnızca bir defa- işleri berbat ettiğinde seni şeytan ilan ettiklerini anladım.”

“Ne kadar uzağa gittiğinin önemi yok, nereye gidersen git kendini de yanında götürüyorsun.”

“Masallarda iyi talih çoğu zaman en umutsuz zamanlarda çıkar insanın karşısına.”

10 Şubat 2019 Pazar

HASTALIK - ONUR GÜRLEYEN


1
NotaBene Yayınları
228 sayfa



Türk yazarlardan okuduğum distopyalar bir elin parmaklarını geçmez. Hastalık’da bu kitaplardan biri.

Öncelikle bir distopyada Türk isimleri okumak hoşuma gitti. Keşke daha çok yazılsa çünkü edebiyat yazıldıkça gelişiyor ve güzelleşiyor… İsimlerden bahsetmişken, kitaptaki kahramanlardan çoğunun adı üç harfli: Ata, Ali, Ece, Ulu, Efe… Belli bir anlamı var mı diye sormadan edemedim.

Kitap, ‘hastalık’ süreciyle değişim geçiren insanları ve bu duruma karşı koymaya çalışan halkı konu alıyor. Çabuk okunmasına rağmen distopik romana göre durağan olduğunu düşünüyorum. Merak unsuru çok yoktu hatta kitabın sonunda sorularımın cevabını da alamadım.

Dikkatimi çeken diğer nokta hayatta kalma mücadelesi içindeyken bile ana karakterimizin kızlara bakabilmesi oldu. Böyle bir durumda kızları düşünmek yerine, yemek depolamak daha mantıklı olurdu sanki. Yiyecekleri azalana kadar doğanın verimliliği akıllarına gelmedi ve bu da bana garip geldi.

Dediğim gibi distopik romanlarda ilerleyecek yolumuz var ama ne kadar çok yazılır ve okunursa, bu türün o kadar gelişeceğini düşünüyorum.

“İnsan korkmalı, sizi büyük işler yapmaya sevk eden şey budur. Ancak gerçekten korkabiliyorsanız gerçek cesareti gösterebilirsiniz. Değişimden korkuyorsanız da gerçek acıyı yaşayabilirsiniz!”

“Bombalar şehirleri yerle bir etse de, insanlar savaşıp birbirlerini kıyasıya öldürseler de, kediler daima sokaklarsa geziyordu.”

“Her zaman kitaplar okuyucusunun onlardan alabildiği kadar vardırlar ve insan yaşlandıkça bambaşka birisi olabilirdi.”



8 Şubat 2019 Cuma

ÖZET 2018

Gecikmiş bir 2018 özetiyle geldim!



Önceki yıllara oranla düşen verilerime başlayalım. Bloguma 63 post girmişim ve sadece 63 kitap okumuşum. Toplamda 17.917 sayfa ediyor, yani günde ortalama 49 sayfa…

En çok kitabı Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında bitirmişim: 7 kitap. Sayfa sayısı olaraksa Nisan, 3166 sayfayla birinci!

Bu yıl en çok görüntülenen postum Kırklareli Atatürk Evi olmuş.



Yakın dönemde izlediğim dizilerdense en çok Anne with an E’yi beğendim. İzlemediyseniz şans verin derim.

Yılın büyük olayı Erasmus’a gitmem olmalı. Bu pazartesi döndüm ve artık blogumda daha aktif olmayı istiyorum!