37
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: Fatih Özgüven
131 sayfa
|
Tek Başına Bir Adam, Amerika’da yaşayan İngiliz profesörün bir
gününü anlatıyor. George bir eşcinsel ve sevgilisini trafik kazasında
kaybetmiş.
Kitapta George’un sabah uyanmasından başlayarak o gün neler
yaptığını okuyoruz. Bir adamın yabancılaşması, İkinci Dünya Savaşı sonrası
Amerikan toplumu, azınlıklar gibi konulara değinmiş yazar. Kendisi de bir
eşcinsel ve romanları hayat hikâyesiyle bir bütün oluşturmaktaymış.
Kitabın dilini sevdim. İşaretlediğim çok bölüm oldu ama buna
rağmen kitabı beklediğim kadar beğenmedim. Sevgilisi Jim’e kızdım, George’a
üzüldüm, George’da kızdım, Charley’in anlamasını diledim, son olaylardan
hoşlanmadım.
Filmini de izleyeceğim bir ara, bakalım o nasıl? :)
“Uyanmak,
varım ve şu anda demekle başlar.”
“Oturma
odası karanlık, alçak tavanlı, pencerelerin karşısına düşen duvarda boydan boya
kitap rafları var. Bu kitaplar George’u daha soylu, daha erdemli ya da
gerçekten bilge kılmadılar. Onların seslerine kulak vermeyi seviyor sadece,
bazen şununkine, bazen bununkine, keyfi nasıl isterse.”
“Hepimiz,
bir şeyleri yeterince uzun bir süre görmezden gelmeyi başarırsak, o şeylerin
ortadan kalkıvereceğine inandırmaya çalışıyoruz kendimizi…”
“Mesele;
gitmek istiyor musun? İstiyorsan, gitmelisin. Kimseye aldırma.”
“Onu
hep, nasıl söyleyeyim, bir yol gibi düşünmüşümdür – yani demek istiyorum ki, o
hep insanı bir yerlere çıkarır. Onunla hiç yolumu kaybetmem…”
“Siz ve
ben farklı olmasak, birbirimize ne verebiliriz ki? Nasıl dost olabiliriz?”
“Ben
okuman gereken bir kitap gibiyim. Kitap sana kendi kendisini okuyamaz ki.
Kitap, içinde ne yazılı olduğunu bile bilmez. Ben de bilmiyorum. Sen
öğrenebilirsin benim içinde ne yazılı olduğunu. Sen yapabilirsin bunu. Ama
lütfetmiyorsun.”