31 Aralık 2022 Cumartesi

ÖZET 2023

 


Bir yılın daha sonuna geldik. Bana Özet yazımı hatırlatan İlkay’a sevgilerimi yollayarak başlıyorum bu yıl ki özetime.


Uzun zamandır yıllık okuma hedefimi tamamlıyordum, Goodreads kullanmadan önce de ortalama bir rakam tutturuyordum. Maalesef 2022 kara listeye giren bir yıl oldu ve hedefimi tamamlayamayarak 61 kitapta kaldım. Bu sayının bir kısmının da çizgi roman/webtoon olduğunu üzülerek belirmeliyim.

 


Toplamda 14,585 sayfa okumuşum, günde ortalama 40 sayfa ediyor. Okuduklarıma verdiğim ortalama puan ise 3.4.

 

Bu yıl okuduklarımdan en çok aklımda kalanlar: Ben Robot, Kış Yolculuğu, Kafamda Bir Tuhaflık, İskambil Kağıtlarının Esrarı, Tatar Çölü (tekrar okudum ve ilk okumama göre benim için çok farklı bir anlama sahip oldu.)

 

2022 hayatımda genel olarak büyük ve köklü değişikliklerin olduğu bir yıldı. Tamamen kötüydü diyemiyorum ama geneline baktığımda çaba, üzüntü, direnme ve kayıp görüyorum. Bu yıl mezun oldum, yasal stajıma başladım, staj yaptığım bürodan ayrıldım, yeni bir yer buldum, anneannemi kaybettik… Beni en çok üzen sonuncusuydu çünkü insanın elinden gerçekten bir şey gelmiyor.

 

Her şeye rağmen kendimizi avutarak hayata devam ediyoruz. Zaman bir şekilde geçiyor. “Zaman değil de dünya geçiyormuş insanın üzerinden.” (Şükrü Erbaş)

Geçen sene önümü daha net görebilmek ve hedeflerime ulaşmak istemişim. Ne hedefim varmış, onu bile hatırlamıyorum. Ancak şundan eminim ki önümü daha net göremiyorum, sanki gün geçtikçe daha da bulanıklaşıyor gibi. Hayata dair hayal kurmayı genel olarak bıraktığım, yoğunluktan ve psikolojik sorunlarımdan kitap bile okuyamadığım bir yıldı. İşten eve döndüğümde yemek yiyip, bomboş diziler izleyip, bomboş hissettiğim zaman dilimleri çoğunluktaydı.

 

Bu sene yine daha önceki seneler gibi gelecek yıldan sağlık, mutluluk, huzur isteyeceğim. Özellikle sağlık oldukça, bir şekilde devam edebiliyoruz.

 

Herkese iyi yıllar, sevgiyle kalın.



12 Ekim 2022 Çarşamba

Yaşamdan Kareler: İsmi Lazım Değil

 


2019 Ekim’inde İçimdeki Çocuk Sergisi’ne gitmiştim Abdülmecid Efendi Köşkü’nde. Aradan üç yıl geçti. Pandemi atlattık -tam atlatmış gibi olmasak da-, evlere kapandık, tekrar sosyal hayata dönmeyi öğrendik, tek yaşamaya başladım, mezun oldum… Her şey çok değişti, tutunacak dal arayarak kaygan bir zemin üstünde el yordamıyla ilerlemeye devam ediyorum/z.

 

Yine Ekim ayında Abdülmecid Efendi Köşkü’nü ziyaret ettim. Bu sefer başka bir sergi için: İsmi Lazım Değil.

 

“İsmi Lâzım Değil sergisi, bilinmezin büyüleyiciliğini ve tekinsizliğini odağına alıyor. Bizans’tan günümüze uzanan tarihsel ve kültürel mirastan esinlenerek, biçimlerin, inançların ve temsillerin tarih boyunca nasıl varlığını sürdürdüğünün, göç ettiğinin ve dönüşüm geçirdiğinin izini sürüyor.”* https://www.koc.com.tr/medya-merkezi/haberler/2022/ismi-lazim-degil-sergisi-sanatseverlerle-bulusuyor

 



Sergiye Floransa’daki oda arkadaşım Canan’la gittik. Cumartesi sabah saatlerinde köşke varmamıza rağmen sıra bekledik. Serginin en can sıkıcı yanı sanırım buydu; öncelikle köşkün bahçesine girmek, sonra bodrum katı gezebilmek, ardından da köşkteki eserleri görebilmek için sıra bekledik.

 

Biz gezme planını ters yaptık, önce köşke girip broşür alıp sonra bodrum katı gezmek daha mantıklı olabilir. Gerçi broşürde eserleri bulmak o kadar zor ki, keşke odaların numaralarını kapılarına yazsalarmış ya da eserlerin altına broşürdeki tek cümlelik bilgileri ekleselermiş. İçimdeki Çocuk Sergisi’nde de böyle yapmışlardı ama bu durum keşmekeş yaratıyor.

 


Sergiyi genel olarak çok beğenmedim. Dijital dünyanın getirilerinden biri olarak instagram üzerinden sergideki neredeyse tüm eserleri görmüştüm zaten. Bodrumdaki canlandırmaları çekmek yasak olduğu için sürpriz oldu ve en beğendiğim kısım da orasıydı.

 

Sergi bana çok ilginç gelmese de köşkü görmek için bir fırsat, eğer vaktiniz varsa bir iki saatinizi bu sergiye ayırabilirsiniz. Belirtmeliyim ki eserler çocuklar için çok uygun değil, bebekle bile gelenler vardı, dikkat etmek gerek.

 

Son olarak, kitap okuyamama durumumu Tatar Çölü’nü tekrar okuyarak kırmaya çalışıyorum. 2 aydır kendi çölümün farkına vardığım için, bu bakış açımla tekrar geri dönmem gerekiyordu. Kitaptan bir alıntıyla yazıyı bitiriyorum: “Bir sayfa, böylece, yavaşça çevrildi ve tüketilmiş günlere eklenerek öbür tarafa geçti, şimdilik biriken sayfalar ince bir cilt oluşturmakta ama buna karşılık kalan sayfalar bitmek bilmez bir hacim sunmaktadır. Ama yine de biten bir sayfadır, teğmenim, yaşamın bir parçası.”



26 Ağustos 2022 Cuma

Sessiz Ev ve Diğerleri



Bir süredir bloga post yazmayı düşünüyordum ama erteliyordum, bu üşengeçliğimi kıran şey sevgili Edischar’ın yorumu oldu. Kış bitti, sıcaklardan bunalmış bir şekilde gelecek kışı bekliyorum ve buradayım.

 

Bu süreçte hayatımda değişiklikler oldu. Bütün üniversite hayatıma -uzunca bir süre- tanık olan bloguma/blogdaşlarıma bu haberi artık verebiliyorum: Mezun oldum! Çap yaptığım bölümü de bitirdim ve artık okula sadece arkadaşlarımla buluşmak için gidiyorum. Mezuniyet sonrası yaşanacaklar beni hep korkutmuştu ve şimdi kendimi haklı buluyorum; korktuğum kadar varmış. Staja başlamak beni büyük bir karamsarlığa sürükledi, meslekte gördüğüm kişiler adına çoğu zaman utanıyorum ve bu hep böyle mi devam edecek merak ediyorum. İçimdeki karamsarlık, mutsuzluk ve umutsuzluk her iş gününde büyüyor. Bu durumla pek başa çıkabildiğim söylenemez. Muhtemelen herkes gibi alışacağım, zamanla karakterimin köşeleri törpülenecek ama bunun olmasını hiç istemiyorum aslında. Gün içinde kendimi rahat hissettiğim tek zaman dilimi Boncuk’la olanlar…

 

Dersti, sınavdı, staj arayışıydı derken okuma hedefimde de oldukça geride kaldım. Bu durum beni üzüyor ama maalesef kafamı okuduğum kitaba pek veremiyorum, gelecek kaygısı beni tamamen ele geçirmiş durumda. Öyle ki bazen sadece kaygı ve stresten ibaretmişim gibi geliyor. Bu yüzden kafa yormayan sakin diziler izliyorum. Virgin River buna güzel bir örnek: Kendisi kitaptan uyarlama bir dizi, kitabını okumuştum ancak dizide olaylar genelde değiştirilmiş ve uzatılmış. Karakterlerin yaşadıklarını pek sevmiyorum ama olayların arkasında kasabayı görmek beni dinlendiriyor. Hope’un verandasında oturup, sadece boşluğa bakmak istiyorum.

 


En son bitirdiğim kitap Orhan Pamuk’tan Sessiz Ev: Okuduğum diğer Pamuk romanlarına göre değişik geldi bana. Yine bir aile hikayesi ancak her bölüm farklı karakterlerin ağzından anlatılıyor ve düşünceleri bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmış. Arka planda 80’lerin siyasi gerilimini, zengin/fakir ikilemini işlemiş. Aşk temalı bölümleri beni sıksa da, karakterlerin mutsuzluklarını ve iç çatışmalarını okumaktan keyif aldım. Kitapta hiçbir karakteri tamamen sevemiyorsunuz ama aynı zamanda nefret de edemiyorsunuz.

 

“Bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm, çocuktum, aptaldım. Panjurları kapadım, sürgüyü çektim: Dünya orada kalsın.” 

 

Hafta sonuna geldiğimiz için bu alıntıyı gerçekleştireceğim, kendi içime çekileceğim. Belki de dış dünyadan etkilenmeyen küçük bir kısım vardır, ne dersiniz?



27 Ocak 2022 Perşembe

Kar ve Kitap



Balkonumdaki karlar neredeyse erimişken, güncellenen sınav takvimine göre hiç tatilim yokken, çalışılması gereken dersler gün geçtikçe Everest Dağı’nı aratmazken oturup blog yazmaya karar verdim. Blog ne de olsa her zaman bizi bekleyen sanal evimiz… Öyle değil mi?

 

“Soğuk, çok soğuk bir kış geçirdik. Üzerime demirden bir palto giymiş gibiydim, kaskatıydım.” *Kış Yolculuğu, s. 72


Takip ettiğim hava durumu hesapları karın geleceği müjdesini verdiğinden beri bir gözüm pencerelerde karı bekledim. Ha yağdı ha yağacak… Tam olarak tatmin olmasam da bu kadar yağmasını beklemiyordum. Pazar sabahı karlı bir güne uyandım ve sonrasında aralıklarla devam etti.

 

Sabah kalkıp, perdeyi çekince çatılardaki karı görmek insana mutluluk veren olaylardan biri. -Çaydanlıktan çıkan buharın da bana huzur verdiğini fark ettim.- Karın kötü yanını yaşamadığım için, benim için sevinçli geçen günlerdi. Kar topu oynadım, kar yağarken yürüyüş yaptım, balkonda kaymamaya çalışarak kahve içtim…

 



Tabii bunlar yanıma kâr kalmadı. Ertelenen sınavlar, 10 gün olan yarı yıl tatilinin sonuna kondu ve böylece aslında tatil ortadan kaldırılmış oldu. İç karartıcı bir konu olduğu için bu bahsi kapatmak istiyorum.

 

Ders çalışırken eskiden daha çok kitap okuyordum, bu sıralarsa daha çok izliyorum. Yemek yerken izlemeye başladığım film veya diziye sonra da devam ediyorum. Bu durumun bir çözüme ihtiyacı var ama öncelik sıralamamda gerilerde olduğu için biraz daha bekleyebilir.

 


Bahsetmek istediğim iki kitap var aslında. Öncelikle ilk defa Ursula Le Guin okudum: Rocannon’un Dünyası. Yazarın ilk romanı olduğu için belki de başlangıç için iyi bir seçim değildi ama Sürgün Gezegen’i indirimden almıştım, Hainish Cycle serisinin ikinci kitabı olduğunu bilmeden. Aslında bağımsız da okunabilecek bir seriymiş ama ilk iki kitabını art arda okumak istedim -manasız bir istek-. Sınav döneminde başka bir evrene geçme isteğiyle kitaba başladım. Belki de bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Aslında kurguda, yaratılan evrende ve türlerde sorun yok; hatta bu kadar kısa bir kitapta yeni bir dünya yaratıp okuyucuya anlaşılır bir şekilde aktarabilmek takdire şayan ama bu durum kitabın içine girebilmemi engelledi. Karakterlerin iç dünyalarına pek değinilmediği, hep olayların olduğu ve betimlemelerin de yetersiz olduğu bir kitapta kendine yer bulabilmek ve bağlanabilmek zor.

 

Sözünü ettiğim diğer kitabı ise şu an okuyorum: Kış Yolculuğu. Selçuk Baran daha önce okumamıştım, neden okumamışsam. İstiklal YKY’den alırken, görevli seveceğimi düşündüğü Ian McEwan’ın Hamamböceği kitabını da önermişti. YKY’deki kitap öneren çalışanları çok seviyorum, kitaplar hakkında bilgisi olmayan, ruhsuz çalışanlardan sonra ilaç gibi geliyorlar. Ben de çoğu zaman önerdiklerini de alıyorum. -Konuyu dağıttım, kafam gibi cümlelerim de dağınık.- Kış Yolculuğu’nın ilk iki hikayesini okudum zaten toplamda üç hikayeden oluşuyor. Yazarın kalemini beğenmenin yanında öykülerindeki sakin hüznü de sevdim. İncelikli, kırıp dökmeyen ama yine de hissedilen... Uzun zamandır böyle beğendiğim bir hikaye kitabı okumamıştım.

 

Size de seveceğiniz kitaplarla dolu, sevinçli günler diliyorum.



28 Aralık 2021 Salı

ÖZET 2021

 


O kadar uzun zamandır bir şeyler yazmadım ki şimdi bu yazıyı tamamlayabilecek miyim gibi şüphelerle 2021 Özet’ine başlıyorum.

 

Bu yıl diğer yıllara nazaran daha fazla kitap okudum: 102 kitap. Aslında sayıyı arttıranlar okuduğum çizgi romanlar; görece daha hacimli olanlar olsa da 27 sayfa olan bile var. Toplamda 26,209 sayfa ediyor yani günde 72 sayfa okumuşum.

 

Kitap sayım artmış olmasına rağmen genel olarak bu yıl okuduğum kitaplara bakınca tatmin olmadığımı hissediyorum. Okuduklarıma verdiğim puanların ortalaması ise 3.3. Geçen sene okuma listem daha güzelmiş.

 


Bu yıl okuduklarımdan, okumanıza gerek olmadığını düşündüğüm birkaç kitap: Her Günün Derdi Kendine – Antonio Fusco, Gizli Anların Yolcusu – Ayşe Kulin, Fence (çizgi roman/ ilk 4’ü), Veba Geceleri – Orhan Pamuk ve eğer linç yemeyeceksem Çavdar Tarlasında Çocuklar – Salinger.

 

Sevdiklerimden de birkaç tane bırakıyorum: Kitap Hırsızı – Markus Zusak, Kutsal Dedektiflik Bürosu – Douglas Adams (ikinci kitabı çok iyi değil ama yine de ilki için okunmaya değer), Kar – Orhan Pamuk (aslında üç puan verdim ama aklımda kalan kitaplardan biri), Güz Alacakaranlığı Ejderhaları – Margaret Weis (uzun zamandır beni böyle tatmin eden fantastik seri okumamıştım), Usta ve Margarita – Bulgakov, Heartstopper – Alice Oseman.   

 

Oda arkadaşım, ben yokken odanın sahibi

2021 garip, arada kalmış bir yıldı. İlk yarısını online eğitimle evde geçirdim, diğer yarısını ise yüzyüze eğitimle ve uzun zamandır hayalini kurduğum 1+1 evimde… Hayatıma iki Boncuk girdi ve ikisi de bana çok iyi geldi. Hayatımdaki ilk Boncuk, Nisan ayında 37 günlük olarak bana oda arkadaşı oldu. Ailecek kuş bakmaya alışık olduğumuz için birbirimize adapte olmamız zor olmadı. Günlerimi güzelleştirdi. Evde sürekli insan olmasına alışık olduğu için okullar açılınca onu yanıma almadım. Bu aşamada ise evlatlık Boncuk’um devreye girdi; akrabalarımın artık istemediği, kafesinden çıkarmadıkları, zor bir hayatı olan, yaşını başını almış bir kuş kendisi ve şans eseri adı da Boncuk. Ev arkadaşım olduğunda, pek uçamıyor ve her türlü harekete ısırarak tepki veriyordu. Kendisi bana sevginin her şeyi iyileştireceğini tekrar gösterdi. Şimdi odaları istediği gibi uçarak geziyor hatta annesine öpücük bile veriyor. İkisi de iyi ki hayatıma girdiler.

 

Ev arkadaşım, bazen benden bıksa da derinlerde seviyor

2021 kendince zorluklar barındıran bir yıldı -ekonomiye değinmek istemiyorum- ama güzel şeyler de oldu. 2020’nin durağanlığından sonra eski hayatıma benzer -pandemi gölgesi altında da olsa- bir yaşama dönmek psikolojime iyi geldi. Tek yaşamayı her zaman seveceğimi düşünüyordum. Pandemide ailemle yaşamaya çok alışmış olmam geçiş sürecini zorlaştırmış olsa da kendimi tanıdığımı görmüş oldum ve bireyselliğimden gerçekten keyif alıyorum. Geleceğim nasıl şekillenir bilmiyorum ama bugünleri güzel anımsayacağım.

 

Her yıl özet yazılarında, gelecek yıldan sağlık, mutluluk ve huzur istemişim. Bu yıl bunların yanında daha spesifik dileklerde bulunmak istiyorum. Önümüzü daha net görebildiğimiz, hedeflerimize ulaştığımız, kafamızın içinde karışık olan düşüncelerin düzene girdiği bir yıl olsun.

 

Sevgiyle.

29 Mart 2021 Pazartesi

Yaşamdan Kareler: Yaşamı Duvarlarla Çevirmek

 


Mart 2020’den beri neredeyse hiç dışarı çıkmadan hayatımı sürdürüyorum. Yaşamımı eve sıkıştıralı tam bir yıl geçmiş. Bazen bu gerçeğin farkına varmak beni korkutuyor. Pek de kuvvetli olmayan sosyal becerilerimin git gide kötüleştiğini fark ediyorum.

 

Eskiden evde vakit geçirmeyi severdim. Pandeminin ilk zamanlarında da evde kalmaktan hoşlandım ancak bu bir yılın sonunda söyleyebilirim ki hayatın her alanının eve toplanması hiç güzel bir durum değil. Dertlerin tek bir mekanda birleşmesi insanın üzerindeki yükü ağırlaştırıyor. Ev artık dinlenmek için elverişli olma vasfını kaybediyor.



Odam artık benim için okul, kütüphane, çalışma odası, dinlenmeye çalıştığım ve hobilerimi gerçekleştirdiğim bir yer. Hayatımın merkezi. Bütün bu parçalardan bir bütün oluşmuyor. Demek istediğim, derslere burada girdiğim için, çalışmamış olsam bile ders çalışmışım gibi hissediyorum. Kitap okurken eskisi gibi tam odaklanamıyorum sanki, hatta bilgisayarım bile online derslerle eşleşmiş gibi kafamda. Cumartesi günü dahi ek ders yapıyoruz. Üstelik evdeki sıkıntılar, fiziki olarak mekan değiştirmediğim için odamdaki hayatıma daha çok yansıyor.

 

Ufkumun daraldığını düşünüyorum. O da artık dört duvar ile çevrili. Hayal kurmak git gide zorlaşıyor. Bazen eski fotoğraflara bakıyorum ve şaşırıyorum. Keşke daha çok gezseymişim diyorum. Yalnız geçirdiğim zamanların beni ne çok deşarj ettiğini geç anladım.

 

Annem bugünlerde amigurumi oyuncaklar örüyor. Onların bazılarının kafaları dönüyor ve yerlerinden çıkabiliyorlar. Bu özelliğin insanlarda da olmasını çok isterdim. Keşke ben de kafamı çıkarıp, düşüncelerimden uzakta bir süre dinlenebilseydim.



Kısaca neler yaptığımdan da söz edecek olursam, Orhan Pamuk’un yeni kitabı Veba Geceleri’ne başladım. Adaları çok sevdiğim için hayali bir adada geçen roman okuma fikri bana çekici geldi. Henüz çok başlardayım ama özellikle giriş kısmında cümleleri düşük buldum. Aslında düşük doğru bir kelime mi, emin değilim. Bazı kelime kalıplarını garipsedim. Orhan Pamuk’un cümlelerine dair eleştiriler okumuştum ama daha önce okuduğum kitaplarında gözümü rahatsız eden cümle pek yoktu. Neyse, ilerledikçe düzeleceğini düşünüyorum.

 

Okumak dışında bana iyi gelen başka şey izlemek tabii ki. Bu sıralar animelere sardım. İzlemek için geç kaldım belki ama bu dönemde bana iyi geldiler. İzlediklerimden en sevdiğim iki tanesi: Yürüyen Şato ve Yüreğinin Sesi. İzlemediyseniz kaçırmayın derim.

 

Bunlar dışında bazen annemlerle yürüyüşe çıkıyorum. Sitelerin çevresinde dolaşmak pek hoş değil ama zamanımız bolsa tarlalara doğru giden yolda yürümek güzel oluyor.

 

Sanıyorum ki bildireceklerim bu kadar. Umarım hepiniz çok iyisinizdir. Sağlıkla ve mutlulukla kalın.





31 Aralık 2020 Perşembe

ÖZET 2020

 

Yılın son gününden merhabalar! Çok uzun zamandır buralarda yoktum, hatta hemen net bir tarih söyleyeyim: 18 Mayıs. Şimdi yazmak, bir şeyler anlatmak garip geliyor. Düşünün; ödev hazırlamak dışında Word’ü hiç açmamıştım. Uzun bir araydı. Sizleri zaman zaman yorum yapmasam da takip ettim, hayalet bir izleyiciydim.



Blogger’da pek çok şey değişmiş, eski halini aramadığımı söyleyemem. Temamı bile doğru düzgün düzenleyemedim, neden detaylı ayarlar kaldırılmış ya da başka bir yerden mi düzenliyoruz? Etiketlerimin yazı tipini neden değiştiremiyorum? Kafamda bunlara benzer bir sürü soruyla yazıma devam etmek istiyorum.


Eveet, 2020’nin sonuna geldik. Ne yıldı, değil mi? Böyle bir süreç yaşayacağımız aklımın ucuna bile gelmezdi. 2020’yi en iyi tanımlayan kelime pandemi olurdu sanırım. Başlangıçta evde kalmaktan mutlu olan ben bile, artık büyük bir bıkkınlık içindeyim. Marttan beri zorunlu işler haricinde -banka, market vs- dışarı çıkmadım, arkadaşlarımla buluşamadım, kendimle baş başa bile kalamadım -canım kendim, onu tiyatroya, sinemaya götürmediğim, kahve ısmarlamadığım için kırgın-. Ayrıca Covid 19 dışında hastalıklarla yüzleştik, kısaca dertli ve sıkıntılı bir yıldı. Bakalım Salıncak bu tasalı yılda ne kadar okumuş?

 

Unutmadan söyleyeyim, bu yılın başında Goodreads kullanmaya başladım ve bu yıl istatistikleri benim yerime o tuttu. Başlayalım:



92 kitap okudum, toplamda 24,242 sayfa ediyor. Günde ortalama 66 sayfa okumuşum. Böylece geçen seneye göre 2 kitap daha az okumuş oldum. İnsan evde olunca daha çok okuyacağını düşünüyor ama maalesef bende öyle olmadı. Bu süreçte dikkatim çok daha dağınıktı ki hala öyle.


Okuduğum en kısa kitap Tuhaf Kütüphane imiş. En uzunu ise Felice’ye Mektuplar’mış. Kafka’yı çok sevdiğimi bilirsiniz ama Felice ile evlenme düşüncesindeyken, Grete ile mektuplaşması beni biraz kırdı. 1914’de nişanlarının son bulmasının nedeni ise Grete’ye yazdığı mektuplar olmuş. Gerçi Milena’ya Mektuplar’ı da okumuştum, sonuçta Milena’da evli. Bu konuya daha fazla devam etmeyeyim, üzülüyorum.


Bu yıl her ay bir kadın temalı kitap okumayı hedeflemiştim, başarıyla tamamladığımı bildirmek istiyorum. Bu okumalarımdan edindiğim bilgiler beni daha duyarlı hale getirdi. Hatta okuduğum diğer kitaplara karşı düşüncelerimi de etkiledi. Örneğin bu sene pek historical okuyamadım, erkek karakterlerin düşünceleri beni sinirlendiriyordu. Geçen hafta bitirdiğim İzlanda Balıkçısı’ndaki Yann karakterine de hala kızgınım.


Yazmayı bıraktıktan sonra okuyup sevdiğim birkaç kitabı da buraya ekleyeyim:

-   Hane Devlet Piyasa – Özgün Akduran

-   Cevdet Bey ve Oğulları – Orhan Pamuk

-   Ücra Adalar Atlası – Judith Schalansky

-   Otostopçunun Galaksi Rehberi – Douglas Adams

-   Lizbon’a Gece Treni – Pascal Mercier

Kendimi durdurmalıyım çünkü liste uzuyor, bu yıl genel olarak güzel kitaplar okuduğumu düşünüyorum. Hepsini görmek istersiniz size linki bırakayım: TIK

 

Belirtmeden geçemedim, Harry Potter’ın resimli baskılarına başladım. Serinin tamamlanmasını bekleyemedim, ihtiyacım oldukça bir tane okudum, bana iyi geldiler. Şimdi elimde tek okunacak Ateş Kadehi kaldı. Resimli basımların devamı çabuk ve uygun fiyata çıkabilir mi, lütfen?

 

2020 özetimin sonuna geldik. Gelecek yılın daha iyi olacağına dair umudum yok ama yine de usulden söyleyelim: 2021 bize sağlık, mutluluk, huzur ve özgürlük getir, buna çok ihtiyacımız var.

 

Sevgiyle kalın.

Bu yılın iki güzelliği: Ayçiçeği ve Kartopu