Narnia Günlükleri serisini sonunda bitirdim! Hatırlarsanız,
müzikaline gitmeden önce seriyi okumaya başlamıştım. Araya başka kitaplar da
sokunca bitmesi zaman aldı.
Yazarımız C.S. Lewis yakın arkadaşı Tolkien’le birlikte 2. Dünya
Savaşı’nı anlatma kararı almış. Böylece Narnia 1949 ve 1954 yıllarında
kaleme alınmış.
Seride Türk kültüründen esintiler olduğunu biliyor muydunuz?
Mesela kitaptaki Aslan’ın adının çeviri değil, orijinalinde de Aslan olması,
Edmund’un Türk lokumu yemesi, Tash(Taş) diye bir karakterin varlığı…
Türk lokumunun seçilmesinin nedeni, yurtdışında kıvamının
tutturulamaması ve savaşın getirdiği yokluk olarak açıklanmış.
Narnia Günlükleri’ni genel olarak sevmeme rağmen bana göre bile
çocuksuydu. Aslında yaratılan dünya, imgeler güzel ama daha fazla betimleme,
daha karmaşık olaylarla seri zenginleştirilmeliydi. Yazarın araya girip
açıklama yapmasından da hoşlanmadım. Bu durum sizin hikayeye kapılmanızı
önlüyor ve kitabın dışında hep bir okuyucu olarak kalıyorsunuz.
Garip de olsa, filmleri kitaplardan daha çok sevdim. Kitaplar
fazla basitti.
Seriyi okurken aldığım küçük notları ve alıntıları bırakıyorum
aşağıya.
23) Büyücünün Yeğeni / İlk kitap (136
sayfa): Narnia’nin nasıl kurulduğunu ve Cadı’nın Narnia’ya nasıl
gittiğini anlatıyor. Evrenin şarkıyla kurulması aklıma Silmarillion’u getirdi.
“Ey
Ademoğulları, size iyilik yapacak şeylere karşı nasıl da kendinizi
kapatıyorsunuz!”
“Herkes
istediğini elde eder; fakat bu her zaman hoşlarına gitmez.”
“Bir şey
kötüye gitmeye başlarsa, bir süre için her şeyin daha da kötüye gittiğini
görürsünüz; fakat o şey yeniden iyi gitmeye başladığında genellikle her şey çok
daha iyi olur.”
24) Aslan, Cadı ve Dolap / İkinci
kitap (126 sayfa): Asıl bildiğimiz macera bu kitapla başladı. Peter,
Susan, Lucy ve Edmund Narnia’yı keşfettiler.
“Gerçeklik
nereden baktığına bağlıdır.”
25) At ve Çocuk / Üçüncü kitap (149
sayfa): Denizde bulunan bir köle çocuğu anlatıyor. Ana dörtlümüz arka
planda.
“Asla
canınıza kıymayın. Çünkü yaşarsanız şansınız açılabilir. Oysa bütün ölüler
birbirine benzer.”
“Çünkü kral
olmak şu demektir: Her umutsuz saldırıda en önde olmak ve her umutsuz geri
çekilişte en arkada olmaktır. Ve ülkede açlık olduğunda (kötü geçen yıllarda
arada bir olacağı gibi), iyi giysiler giyip fakir bir sofrada, ülkedeki
herhangi bir adamdan daha yüksek sesle gülmektir.”
26) Prens Caspian / Dördüncü kitap
(150 sayfa): Bu kitap ve sonrasındakiler benim için biraz
hüzünlü.
27) Şafak Yıldızının Yolcuğu /
Beşinci kitap (163 sayfa): Deniz yolculuklarını sevenler, keyif
alacaktır. Uzun bir yolculuk kitabı.
28) Gümüş Sandalye / Altıncı kitap
(153 sayfa): Ana kahramanlarımız tamamen değiştiğinden
tereddütle okudum, fena değildi ama ilk dörtlü benim için daha özel.
29) Son Savaş / Yedinci kitap (135
sayfa): Platon’a bağlanması güzeldi.
🌸🌸🌸
Kitaplı ve büyülü günler dilerim! Hayal gücümüzü kaybetmeyelim,
belki bir gün biz de dolabımızdan başka bir dünyaya geçebiliriz!