28 Kasım 2019 Perşembe

KENDİ GÖK KUBBEMİZ - YAHYA KEMAL BEYATLI

86
İstanbul Fetih Cemiyeti
102 sayfa

Kendi Gök Kubbemiz, yakın dönemde okumayı planladığım kitapların içinde yoktu ama tiyatrosuna gitmeye karar verince alıp okudum.

İçinde bulunanların büyük kısmı ortaokul, lise yıllarında bize okutulmuş, aşina olduğumuz şiirler… Geriye kalanlarla da yeni tanıştım.

Tek aruz ölçüsüyle yazılmamış şiiri Ok’da Kendi Gök Kubbemiz’in içinde mevcut.

Bazı şiirleri benlik olmasa da, bir kısmını da pek sevdim.

“Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”

“Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi,
Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.”



25 Kasım 2019 Pazartesi

İNCE MEMED 1 - YAŞAR KEMAL

85
Yapı Kredi Yayınları
436 sayfa

İnce Memed birkaç yıldan beri kitaplığımda bekliyordu. Çukurova Okumaları etkinliği vesilesiyle okumuş oldum. Etkinlikten kısaca bahsedecek olursam okulun Şehir ve Toplum kulübü tarafından düzenlendi ve biz de katılmaya karar verdik. Etkinlik kapsamında birkaç makale ile İnce Memed 1 ve Rahmet Yolları Kesti eserleri doğrultusunda Çukurova incelenecek.

Daha önce hiç Yaşar Kemal okumamıştım. Eylemcan seveceğimi, akıcı olduğunu söyleyip birkaç zamandır okumam için teşvik ediyordu. –Ki kitaplığımda bekleyen kitap da onun, teşekkür ederim buradan da- :D

Öncelikle Yaşar Kemal’in yaşadığı coğrafyayı çok iyi ifade ettiğini düşünüyorum. Betimlemeler ve detaylar etkileyiciydi. Konuya değinirsem, İnce Memed’in çocukluğundan başlayıp, eşkıya olmasına ve ağalığa karşı mücadele etmesine uzanan bir hikayeyi okuyoruz. Dönemin toprak ağalığı sistemine aşina olanlar daha büyük ilgiyle okuyacaklardır.

Kitabın oldukça sade bir dili var, yörenin ağzı konuşmalara yansımış. Diyaloglardaki tekrarlar da muhtemelen yörenin özelliğidir diye düşünüyorum.

Kitabı sevdim ancak karakterlerin iç dünyasına hakim olamadığımız için kitabın içine girmem çok mümkün olamadı, dışarıdan bir okuyucu olarak kaldım.  

Seriye devam etmeyi planlıyorum, umarım ki çok ara vermeden ederim.

“Dikenlidüzü, dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları, töresi olan bir dünyadır.” /10

“Sarp yerlerin insanları adım atarken ayaklarını havaya fazla kaldırırlar. Dizleri hizasına kadar. Sonra ihtiyatlı, korka korka indirirler. Buna alışmışlardır. Halbuki, ova insanları tam aksinedir. Ayaklarını yerde sürürcesine giderler.” /75

“Özlem sıcacıktır. Özlem bir dost, bir sevgilidir. Sarıverir insanı sıcaklığı.” /87

“Yürüdü. Kendini bırakmıştı. Kimse farkında olmadı mı bu gidişin? Kim bilir.” /108

“Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.” /216

“Beklemek kadar zor bir şey yok. Bekledi.” /383



22 Kasım 2019 Cuma

İNSANLARIN DÜNYASI - ANTOINE DE SAINT EXUPERY

84
Zeplin Kitap
Çeviri: Alper Turan
173 sayfa


Baktım ki bu sıralar Küçük Prens’ten alıntılar yapıyorum, Bir Exupery kitabı okuyayım dedim.

İnsanların Dünyası yazarın posta pilotuyken yaşadığı maceraları içeriyor. Benim için en ilginci Sahra Çölü’ndeki anılarıydı, size de Küçük Prens’in başını çağrıştırdı mı?

Sanıyorum ki kitabı Exupery dışında başka biri yazsa, sevmezdim ama kendisinin dilini seviyorum. Kitap yer yer güzel tespitler içeriyor.

Benim için bir Küçük Prens değil yine de yazarı daha iyi tanımak isterseniz güzel bir seçenek olabilir.

“Dünya bize kitaplardan daha çok şey öğretiyor. Çünkü dünya bize direniyor. İnsan engellerle boy ölçüştükçe kendini keşfediyor.”

“Yalnızca mal mülk için çalışırken, kendi hapishanelerimizi kendimiz kuruyoruz. Yaşamaya değer hiçbir şey sağlamayan paramızla kendimizi yalnızlığa mahkum ediyoruz.”

“İnsan olmak, kesinlikle sorumluluk sahibi olmak demekti. İnsan olmak, suç kendisine ait olmasa bile o suçtan utanmaktır. Bir dostunun sebep olduğu bir zaferden gurur duymaktır. Kendi taşını yerine yerleştirerek dünyanın kurulmasına yardım etmektir.”

“Neden birbirimizden nefret etmeliyiz ki? Hepimiz aynı nedenle yaşayan, aynı evrene gönderilen, aynı geminin mürettebatındanız.”



19 Kasım 2019 Salı

ANNE OF GREEN GABLES - LUCY MAUD MONTGOMERY

83
463 sayfa


Sabahları uykulu tramvay yolculuklarımı güzelleştiren bir kitapla buradayım: Anne of Green Gables. Birçoğunuz Netflix sayesinde isme aşina olabilir, dizisinin adı: Anne with an E.

Ben de önce diziyi izleyenlerdenim, sevgili Cansu sayesinde diziyi keşfettim ve bayıldım. Kitaplarının çevrilmesini de istiyordum. Sonra bir gün telefonuma sesli kitap uygulaması indirdim ve Anne of Green Gables’ı görünce gözlerim parladı. Böylece yolculuklarım boyunca Anne of Green Gables bana eşlik etti.

Belirtmem gerekir ki ilk defa bir kitabı dinliyorum. Başlangıçta dinlerken çok odaklanamadığımı fark ettim ve kitabı telefonuma indirdim. Böylece hem dinleyip, hem takip ettim, daha verimli oldu.

Konusundan çok kısaca bahsedecek olursam Marilla ve Matthew kardeşler çiftlikte onlara yardımcı olacak bir erkek çocuk evlat edinmeye karar verirler. Tanıdıklarına söylerler ancak gelen çocuk Anne olur. Anne’in tuhaf bir büyüsü ve çekiciliği var, çok konuşmasıyla, konuşmalarındaki romantiklik ve dramatiklikle, boyundan büyük sözleriyle insanı kendisine bağlıyor.

Kitabın geçtiği yer de çok ilgi çekici –en azından benim açımdan: Prince Edward Adası. Görmeden sevdiğim, tasvir edilen mekanları derinden duyumsadığım bir yer oldu.

Anne of Green Gables, diziden farklı ilerliyor. Yani dizi kitaba birebir bağlı kalmamış, mesela Cole karakteri yok –Şaşırmadınız değil mi? Kendisini çok severim ama o dönemin romanında olmasını pek beklemiyordum-. Gilbert’ı da pek okuyamıyoruz çünkü olaylar birazcık daha farklı gelişiyor. Anne ise bana Heidi havası veriyor. Heidi küçüklüğümde favori kitabımdı. Bu durumda Anne’i sevmemem anormal olurdu. Neyse, ne çok konuştum değil mi? Kısaca tüm karakterleri seviyorum.

Anne of Green Gables serinin ilk kitabı, devam kitaplarını da dinlemeye devam edeceğim. Her sabah birkaç sayfa dinlemek huzur veriyor.


Not: Kitap dinlemek için kullandığım uygulama: Librivox. Ücretsiz, kitapların gönüllüler tarafından seslendirildiği güzel bir uygulama, Anne of Green Gables için birkaç seslendirme vardı, böylece en beğendiğimi seçebildim.

“My life is perfect graveyard of buried hopes.” /58

“I’m so glad I live in a world where there are Octobers. It would be terrible if we just skipped from September to November, wouldn’t it?” /180

“Yes; but cakes have such a terrible habit of turning out bad just when you especially want them to be good.” /260

“There must be a limit to the mistakes one person can make, and when I get to end of them, then I’ll be through with them. That’s very comforting thought.” /266

“The things you wanted so much when you were a child don’t seem half so wonderful to you when you get them.” /353

“… we can’t have things perfect in this imperfect world…” /367

16 Kasım 2019 Cumartesi

Tiyatro: Kendi Gök Kubbemiz


Bu sene tiyatro sezonunu Kendi Gök Kubbemiz ile açtım. Vizeler bitince kendimi ödüllendirmek istedim, böylece hala bilet olanlardan seçim yaptım.

Arkadaşlarıma teklif ettim ve Aslı benimle gelmeyi kabul etti. Kendisi edebiyatla pek ilgili değil, o yüzden konusunu sevip sevmeyeceğinden emin olmadığımı söylediğimde, bana önemli olanın beraber vakit geçirmek olduğunu söyledi. İyi ki var, iyi ki dünyada güzel insanlar var.

Kaynak: http://www.devtiyatro.gov.tr/DevletTiyatro/oyundetay/2448?a=kendi-gok-kubbemiz-yahya-kemal

Oyundan bir gün önce Yahya Kemal’in Kendi Gök Kubbemiz eserini okumaya başladım ve oyun öncesi de bitirdim.

Oyunu Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’de izledik, biliyorsunuz yeni açıldı ve sahneyi hiç beğenmedik. Koltuk numarası yok, sıra olarak salona giriyorsunuz. 50 dakika önce binada bulunmamıza rağmen sıra vardı. Sahne zeminde ve amfi sistemi kullanılmamış, sanırım sadece üç tane basamak var, basamakların arka sıralarında oturanların sahneyi göremediklerine eminim. Ayrıca salon aşırı sıcaktı.

Kaynak: http://www.devtiyatro.gov.tr/DevletTiyatro/oyundetay/2448?a=kendi-gok-kubbemiz-yahya-kemal

Oyuna gelirsek, Yahya Kemal’in son gecesini konu alıyor. Öncelikle dekor çok güzeldi. Okday Korunan’da başarılı bir performans sergiledi, Yahya Kemal’in bilmediğim yönlerini öğrendim. Aralara serpiştirilen şiirleri sevdim. Edebiyat ve şiir severler için güzel bir oyundu ama eğer uzaksanız biraz sıkıcı olabilir. Oyun bana bile zaman zaman durağan geldi.

Yahya Kemal’den bir dörtlükle bitirelim o halde yazıyı:

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”


13 Kasım 2019 Çarşamba

PİEDRA IRMAĞI'NIN KIYISINDA OTURDUM AĞLADIM - PAULO COELHO

82
Can Yayınları
Çeviri: Aykut Derman
216 sayfa


Kitabı adına vurularak aldım: Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım. Uzun zamandır Coelho okumamıştım, iyi olur diye düşündüm.

Başlangıçta çok severek okuyordum, ortalama ilk yüz sayfa anlamlıydı. İşaretlediğim çok paragraf oldu, etkileyiciydi ama ilerledikçe dini bütün bir kişisel gelişime dönüştü. Böylece neden bir süredir Coelho okumadığımı hatırladım. Seveceğim diye kitaplarına başlıyorum, güzel ilerliyor, sonra içimizdeki sevgi, mistik güçler, Tanrı, mucizeler, iyileştirme gücü, Tanrının kadın yüzü gibi konulara girince bana hitap etmemeye başlıyor. Kitap klişe olsa da güzel bir aşk romanı olabilecekken, gerçeklikten uzaklaşıp mistisizme yöneliyor, içine kişisel gelişim kalıpları giriyor ve beni kendinden uzaklaştırıyor. Buna rağmen, çok kolay okunuyor.

Olay örgüsünde de kopukluklar var. Kitap ilk 100 sayfa gibi ilerleseydi bunu göz ardı edebilirdim. Ayrıca kitabın adı Eski Ahit “Mezmurlar”dan esinlenilmiş: “Babil ırmakları kenarında, orada oturduk ve ağladık.”

Dini hikâyeler, konuşmalar ve bunlara eşlik eden aşk konusu ilginizi çekiyorsa, belki kitabı sevebilirsiniz. Benim içinse okumasam da olurdu kıvamındaydı. Neyse, kitaptan bana güzel alıntılar kaldı.  

“Her şeye karar veren kendi yüreğimizdir; onun karar verdiği şeyse, artık bizim yasamızdır.”

“Gözlerinin ta içine bakıldığında kimse yalan söyleyemez, kimse karşısındakinden bir şey saklayamaz. Ve azıcık da olsa duyarlılığa sahip bir kadın, aşık bir erkeğin duygularını gözlerinden okuyabilir.”

“Çocuktuk ikimiz de, birlikte büyüyorduk ve dünyayı birbirimizin elinden tutarak tanıyorduk.”

“Seven insan, önce kendinden vazgeçmeyi, sonra kendini bulmayı özler.”

“Tanrılar zarlarını atar ve bunu yaparken bize, oynamak isteyip istemediğimizi sormazlar.”

“Pencereyi açtım. Ve de yüreğimi. Odaya güneş doldu, ruhuma aşk…”


10 Kasım 2019 Pazar

TÜFEK MİKROP VE ÇELİK - JARED DIAMOND

81
Tübitak
Çeviri: Ülker İnce
662 sayfa


Şimdi size bir kötü ve bir iyi haber vereceğim: Vize haftam bu cumartesi başladı ve uzun süreli okumalarımdan biri olan Tüfek Mikrop ve Çelik’i bitirdim. Haydi, iyi olana odaklanalım ve postumuza başlayalım. :D

Tüfek Mikrop ve Çelik, Yali adlı Yeni Gineli bir siyasetçinin sorusuyla ortaya çıkıyor: “Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları Yeni Gine’ye neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az?” (Kargo: “Beyazlar geldiler, merkezi yönetimi getirdiler, çelik baltalardan, kibritten, ilaçtan giyim kuşama, meşrubata, şemsiyeye kadar çeşitli mallar getirdiler: Yeni Gineliler bu malların değerini hemen anladı. Yeni Gine’de bütün bu malların hepsinin toplu adı “kargo” idi.”)

Daha önce insanlık tarihine dair Sapiens’i okumuştum. İkisini kısaca karşılaştırmam gerekirse Sapiens kolay okunan, daha basit popüler bir kitapken; Tüfek Mikrop ve Çelik dili yalın olmasına rağmen çok daha fazla bilgi barındırdığından dikkatlice okunması gereken bir kitap.

“Gazeteciler yazarlardan koca bir kitabı bir tek cümleyle özetlemesini isterler her zaman. İşte bu kitap için o cümle şu: “Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu çevresel farklardan dolayı böyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından dolayı değil.”

İnsanlık tarihi çok bilgimin olduğu bir alan değil, o yüzden kitabın içeriğindeki bilgileri eleştirel bir biçimde değerlendiremediğimi belirtmem gerek. Benim için başarılı bir kitaptı. İlginç şeyler öğrendim umarım aklımda kalır. Mesela nohutun yaban atasının sadece Türkiye’nin güneydoğusunda bulunduğunu biliyor muydunuz? Uzun bir zamana yayarak okudum, son 100 sayfasında biraz bunalmıştım kabul ediyorum.

İnsanlık tarihi ilginizi çekiyorsa, Tüfek Mikrop ve Çelik’e şans vermelisiniz.

Kitaplı günler!

“Çağdaş dünyayı fetihler, salgın hastalıklar ve soykırımlar yoluyla biçimleyen şey eşit olmayan halklar arasındaki karşılıklı ilişkilerin tarihidir.”

“Bilgi güç demektir. Bu yüzden de yazı, çok daha uzak ülkelere ve çok daha eski zamanlara ait çok daha fazla bilgiyi çok daha sağlıklı ve çok daha ayrıntılı bir biçimde aktarma olanağı verdiği için çağdaş toplumlara güç kazandırır.”

“Çoğu kez icat ihtiyacın anasıdır, ihtiyaç icadın değil.”



5 Kasım 2019 Salı

LOLLY WILLOWES - SYLVIA TOWNSEND WARNER

80
Mona Kitap
Çeviri: Sibel Alaş
210 sayfa

Rastgele aldığım kitapların güzel çıkmasını çok seviyorum! Arka kapaktaki Selim İleri’nin sözü doğrultusunda almaya karar vermiştim.

Kitap 1920’lerin İngiltere’sinde geçiyor. Evlenmemiş bir kadın olan Laura’nın tabiri caizse zincirlerinden kurtulup kendi kişiliğini oluşturma çabasını anlatıyor.

Feminist ve fantastik yönleri olan kitap, önsözü okuyunca daha iyi anlaşılan göndermeler içeriyor.

Ben kitabın betimlemelerini çok sevdim. Yazarın kalemi başarılıydı. Keyifle okudum.

“Ölümün tam ortasında, hayatın içindeyiz.”

“Bence insanın bir kediyi sahiplenmek gibi bir seçeneği yok. Eğer kendisi isterse benimle kalır.”

“Kara büyü kötüdür, beyaz büyü ondan daha iyi değildir. İnsan bir süpürge sapının üstünde oraya buraya gidip kötülük yaparak cadı olamaz, oraya buraya gidip iyilik ederek de cadı olunmaz. İnsan bütün bunlardan kaçmak için cadı olur, kendi hayatına sahip olmak için, diğer insanlar tarafından cimrice verilen yaşamdan kurtulmak için.”