31 Aralık 2022 Cumartesi

ÖZET 2022

 


Bir yılın daha sonuna geldik. Bana Özet yazımı hatırlatan İlkay’a sevgilerimi yollayarak başlıyorum bu yıl ki özetime.


Uzun zamandır yıllık okuma hedefimi tamamlıyordum, Goodreads kullanmadan önce de ortalama bir rakam tutturuyordum. Maalesef 2022 kara listeye giren bir yıl oldu ve hedefimi tamamlayamayarak 61 kitapta kaldım. Bu sayının bir kısmının da çizgi roman/webtoon olduğunu üzülerek belirmeliyim.

 


Toplamda 14,585 sayfa okumuşum, günde ortalama 40 sayfa ediyor. Okuduklarıma verdiğim ortalama puan ise 3.4.

 

Bu yıl okuduklarımdan en çok aklımda kalanlar: Ben Robot, Kış Yolculuğu, Kafamda Bir Tuhaflık, İskambil Kağıtlarının Esrarı, Tatar Çölü (tekrar okudum ve ilk okumama göre benim için çok farklı bir anlama sahip oldu.)

 

2022 hayatımda genel olarak büyük ve köklü değişikliklerin olduğu bir yıldı. Tamamen kötüydü diyemiyorum ama geneline baktığımda çaba, üzüntü, direnme ve kayıp görüyorum. Bu yıl mezun oldum, yasal stajıma başladım, staj yaptığım bürodan ayrıldım, yeni bir yer buldum, anneannemi kaybettik… Beni en çok üzen sonuncusuydu çünkü insanın elinden gerçekten bir şey gelmiyor.

 

Her şeye rağmen kendimizi avutarak hayata devam ediyoruz. Zaman bir şekilde geçiyor. “Zaman değil de dünya geçiyormuş insanın üzerinden.” (Şükrü Erbaş)

Geçen sene önümü daha net görebilmek ve hedeflerime ulaşmak istemişim. Ne hedefim varmış, onu bile hatırlamıyorum. Ancak şundan eminim ki önümü daha net göremiyorum, sanki gün geçtikçe daha da bulanıklaşıyor gibi. Hayata dair hayal kurmayı genel olarak bıraktığım, yoğunluktan ve psikolojik sorunlarımdan kitap bile okuyamadığım bir yıldı. İşten eve döndüğümde yemek yiyip, bomboş diziler izleyip, bomboş hissettiğim zaman dilimleri çoğunluktaydı.

 

Bu sene yine daha önceki seneler gibi gelecek yıldan sağlık, mutluluk, huzur isteyeceğim. Özellikle sağlık oldukça, bir şekilde devam edebiliyoruz.

 

Herkese iyi yıllar, sevgiyle kalın.



12 Ekim 2022 Çarşamba

Yaşamdan Kareler: İsmi Lazım Değil

 


2019 Ekim’inde İçimdeki Çocuk Sergisi’ne gitmiştim Abdülmecid Efendi Köşkü’nde. Aradan üç yıl geçti. Pandemi atlattık -tam atlatmış gibi olmasak da-, evlere kapandık, tekrar sosyal hayata dönmeyi öğrendik, tek yaşamaya başladım, mezun oldum… Her şey çok değişti, tutunacak dal arayarak kaygan bir zemin üstünde el yordamıyla ilerlemeye devam ediyorum/z.

 

Yine Ekim ayında Abdülmecid Efendi Köşkü’nü ziyaret ettim. Bu sefer başka bir sergi için: İsmi Lazım Değil.

 

“İsmi Lâzım Değil sergisi, bilinmezin büyüleyiciliğini ve tekinsizliğini odağına alıyor. Bizans’tan günümüze uzanan tarihsel ve kültürel mirastan esinlenerek, biçimlerin, inançların ve temsillerin tarih boyunca nasıl varlığını sürdürdüğünün, göç ettiğinin ve dönüşüm geçirdiğinin izini sürüyor.”* https://www.koc.com.tr/medya-merkezi/haberler/2022/ismi-lazim-degil-sergisi-sanatseverlerle-bulusuyor

 



Sergiye Floransa’daki oda arkadaşım Canan’la gittik. Cumartesi sabah saatlerinde köşke varmamıza rağmen sıra bekledik. Serginin en can sıkıcı yanı sanırım buydu; öncelikle köşkün bahçesine girmek, sonra bodrum katı gezebilmek, ardından da köşkteki eserleri görebilmek için sıra bekledik.

 

Biz gezme planını ters yaptık, önce köşke girip broşür alıp sonra bodrum katı gezmek daha mantıklı olabilir. Gerçi broşürde eserleri bulmak o kadar zor ki, keşke odaların numaralarını kapılarına yazsalarmış ya da eserlerin altına broşürdeki tek cümlelik bilgileri ekleselermiş. İçimdeki Çocuk Sergisi’nde de böyle yapmışlardı ama bu durum keşmekeş yaratıyor.

 


Sergiyi genel olarak çok beğenmedim. Dijital dünyanın getirilerinden biri olarak instagram üzerinden sergideki neredeyse tüm eserleri görmüştüm zaten. Bodrumdaki canlandırmaları çekmek yasak olduğu için sürpriz oldu ve en beğendiğim kısım da orasıydı.

 

Sergi bana çok ilginç gelmese de köşkü görmek için bir fırsat, eğer vaktiniz varsa bir iki saatinizi bu sergiye ayırabilirsiniz. Belirtmeliyim ki eserler çocuklar için çok uygun değil, bebekle bile gelenler vardı, dikkat etmek gerek.

 

Son olarak, kitap okuyamama durumumu Tatar Çölü’nü tekrar okuyarak kırmaya çalışıyorum. 2 aydır kendi çölümün farkına vardığım için, bu bakış açımla tekrar geri dönmem gerekiyordu. Kitaptan bir alıntıyla yazıyı bitiriyorum: “Bir sayfa, böylece, yavaşça çevrildi ve tüketilmiş günlere eklenerek öbür tarafa geçti, şimdilik biriken sayfalar ince bir cilt oluşturmakta ama buna karşılık kalan sayfalar bitmek bilmez bir hacim sunmaktadır. Ama yine de biten bir sayfadır, teğmenim, yaşamın bir parçası.”



26 Ağustos 2022 Cuma

Sessiz Ev ve Diğerleri



Bir süredir bloga post yazmayı düşünüyordum ama erteliyordum, bu üşengeçliğimi kıran şey sevgili Edischar’ın yorumu oldu. Kış bitti, sıcaklardan bunalmış bir şekilde gelecek kışı bekliyorum ve buradayım.

 

Bu süreçte hayatımda değişiklikler oldu. Bütün üniversite hayatıma -uzunca bir süre- tanık olan bloguma/blogdaşlarıma bu haberi artık verebiliyorum: Mezun oldum! Çap yaptığım bölümü de bitirdim ve artık okula sadece arkadaşlarımla buluşmak için gidiyorum. Mezuniyet sonrası yaşanacaklar beni hep korkutmuştu ve şimdi kendimi haklı buluyorum; korktuğum kadar varmış. Staja başlamak beni büyük bir karamsarlığa sürükledi, meslekte gördüğüm kişiler adına çoğu zaman utanıyorum ve bu hep böyle mi devam edecek merak ediyorum. İçimdeki karamsarlık, mutsuzluk ve umutsuzluk her iş gününde büyüyor. Bu durumla pek başa çıkabildiğim söylenemez. Muhtemelen herkes gibi alışacağım, zamanla karakterimin köşeleri törpülenecek ama bunun olmasını hiç istemiyorum aslında. Gün içinde kendimi rahat hissettiğim tek zaman dilimi Boncuk’la olanlar…

 

Dersti, sınavdı, staj arayışıydı derken okuma hedefimde de oldukça geride kaldım. Bu durum beni üzüyor ama maalesef kafamı okuduğum kitaba pek veremiyorum, gelecek kaygısı beni tamamen ele geçirmiş durumda. Öyle ki bazen sadece kaygı ve stresten ibaretmişim gibi geliyor. Bu yüzden kafa yormayan sakin diziler izliyorum. Virgin River buna güzel bir örnek: Kendisi kitaptan uyarlama bir dizi, kitabını okumuştum ancak dizide olaylar genelde değiştirilmiş ve uzatılmış. Karakterlerin yaşadıklarını pek sevmiyorum ama olayların arkasında kasabayı görmek beni dinlendiriyor. Hope’un verandasında oturup, sadece boşluğa bakmak istiyorum.

 


En son bitirdiğim kitap Orhan Pamuk’tan Sessiz Ev: Okuduğum diğer Pamuk romanlarına göre değişik geldi bana. Yine bir aile hikayesi ancak her bölüm farklı karakterlerin ağzından anlatılıyor ve düşünceleri bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmış. Arka planda 80’lerin siyasi gerilimini, zengin/fakir ikilemini işlemiş. Aşk temalı bölümleri beni sıksa da, karakterlerin mutsuzluklarını ve iç çatışmalarını okumaktan keyif aldım. Kitapta hiçbir karakteri tamamen sevemiyorsunuz ama aynı zamanda nefret de edemiyorsunuz.

 

“Bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm, çocuktum, aptaldım. Panjurları kapadım, sürgüyü çektim: Dünya orada kalsın.” 

 

Hafta sonuna geldiğimiz için bu alıntıyı gerçekleştireceğim, kendi içime çekileceğim. Belki de dış dünyadan etkilenmeyen küçük bir kısım vardır, ne dersiniz?



27 Ocak 2022 Perşembe

Kar ve Kitap



Balkonumdaki karlar neredeyse erimişken, güncellenen sınav takvimine göre hiç tatilim yokken, çalışılması gereken dersler gün geçtikçe Everest Dağı’nı aratmazken oturup blog yazmaya karar verdim. Blog ne de olsa her zaman bizi bekleyen sanal evimiz… Öyle değil mi?

 

“Soğuk, çok soğuk bir kış geçirdik. Üzerime demirden bir palto giymiş gibiydim, kaskatıydım.” *Kış Yolculuğu, s. 72


Takip ettiğim hava durumu hesapları karın geleceği müjdesini verdiğinden beri bir gözüm pencerelerde karı bekledim. Ha yağdı ha yağacak… Tam olarak tatmin olmasam da bu kadar yağmasını beklemiyordum. Pazar sabahı karlı bir güne uyandım ve sonrasında aralıklarla devam etti.

 

Sabah kalkıp, perdeyi çekince çatılardaki karı görmek insana mutluluk veren olaylardan biri. -Çaydanlıktan çıkan buharın da bana huzur verdiğini fark ettim.- Karın kötü yanını yaşamadığım için, benim için sevinçli geçen günlerdi. Kar topu oynadım, kar yağarken yürüyüş yaptım, balkonda kaymamaya çalışarak kahve içtim…

 



Tabii bunlar yanıma kâr kalmadı. Ertelenen sınavlar, 10 gün olan yarı yıl tatilinin sonuna kondu ve böylece aslında tatil ortadan kaldırılmış oldu. İç karartıcı bir konu olduğu için bu bahsi kapatmak istiyorum.

 

Ders çalışırken eskiden daha çok kitap okuyordum, bu sıralarsa daha çok izliyorum. Yemek yerken izlemeye başladığım film veya diziye sonra da devam ediyorum. Bu durumun bir çözüme ihtiyacı var ama öncelik sıralamamda gerilerde olduğu için biraz daha bekleyebilir.

 


Bahsetmek istediğim iki kitap var aslında. Öncelikle ilk defa Ursula Le Guin okudum: Rocannon’un Dünyası. Yazarın ilk romanı olduğu için belki de başlangıç için iyi bir seçim değildi ama Sürgün Gezegen’i indirimden almıştım, Hainish Cycle serisinin ikinci kitabı olduğunu bilmeden. Aslında bağımsız da okunabilecek bir seriymiş ama ilk iki kitabını art arda okumak istedim -manasız bir istek-. Sınav döneminde başka bir evrene geçme isteğiyle kitaba başladım. Belki de bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Aslında kurguda, yaratılan evrende ve türlerde sorun yok; hatta bu kadar kısa bir kitapta yeni bir dünya yaratıp okuyucuya anlaşılır bir şekilde aktarabilmek takdire şayan ama bu durum kitabın içine girebilmemi engelledi. Karakterlerin iç dünyalarına pek değinilmediği, hep olayların olduğu ve betimlemelerin de yetersiz olduğu bir kitapta kendine yer bulabilmek ve bağlanabilmek zor.

 

Sözünü ettiğim diğer kitabı ise şu an okuyorum: Kış Yolculuğu. Selçuk Baran daha önce okumamıştım, neden okumamışsam. İstiklal YKY’den alırken, görevli seveceğimi düşündüğü Ian McEwan’ın Hamamböceği kitabını da önermişti. YKY’deki kitap öneren çalışanları çok seviyorum, kitaplar hakkında bilgisi olmayan, ruhsuz çalışanlardan sonra ilaç gibi geliyorlar. Ben de çoğu zaman önerdiklerini de alıyorum. -Konuyu dağıttım, kafam gibi cümlelerim de dağınık.- Kış Yolculuğu’nın ilk iki hikayesini okudum zaten toplamda üç hikayeden oluşuyor. Yazarın kalemini beğenmenin yanında öykülerindeki sakin hüznü de sevdim. İncelikli, kırıp dökmeyen ama yine de hissedilen... Uzun zamandır böyle beğendiğim bir hikaye kitabı okumamıştım.

 

Size de seveceğiniz kitaplarla dolu, sevinçli günler diliyorum.