7 Eylül 2018 Cuma

Film: L'Auberge Espagnole


2002 yapım olan L’auberge Espagnole filminin adını –sanıyorum ki- interrail sayfasında gördüm. Bir posta yorum olarak “Erasmus’a gitmeden İspanyol Pansiyonu’nu kesin izleyin” yazmışlardı. Eh, ben de kaçırır mıyım? Tabii ki kaçırmam!

Konusuna çok kısa bakacak olursak, Fransa’da üniversite okuyan Xavier adında bir öğrenci bir yıllığına İspanya’ya Erasmus için gidiyor. Amacı Maliye Bakanlığı’nda çalışabilmek için İspanyolca öğrenmek ve İspanya hakkında biraz bilgi sahibi olmak. Belgelerini halledip, uçağa biniyor, kalacak tam olarak bir yerinin olmadığı Barcelona’ya doğru yola çıkıyor.


Film tanınan çevreden ayrılmanın zorluğunu, konfor alanından çıkmayı, bulunulan yeni ve karmaşık ortama adapte olmayı çok güzel anlatmış. Kahramanımızın filmin başında gereken belgeleri hazırlamak için gösterdiği çabayı da gerçekçi buldum hatta daha bile zor bir süreç. Mesela, ben Erasmus Ofisi, fakülte ve fotokopiciler arasında koştururken yollar bile eskimiş olabilir.

L’auberge Espagnole benim için etkileyici, hayranlık uyandırıcı ve sımsıcak bir filmdi. Aynı süreci şu an yaşıyor olmam da beğenmeme neden olmuş olabilir. Gençliğin getirdiği bunalımları, geleceğin belirsizliğinin verdiği sıkıntıyı, gitme isteğini, yurt dışında yaşamayı ve Barcelona’yı yansıtma şeklini sevdim.



Film aslında bir üçleme, Xavier’ın Erasmus'tam dönüşüyle devam ediyor. Bu yüzden ben de döndüğümde ikinci filmi izlemeyi planlıyorum.

Gençlik filmi seviyorsanız, tavsiye edebilirim. Erasmus’a gidecekler ya da gitmeyi düşünenler için ise biçilmiş kaftan diyebilirim.

“Kendi kendimize ‘Gittiğime seviniyorum, güçlüyüm’ deriz ama havaalanında düşündüm ki terk etmek o kadar da kolay değilmiş.”




3 Eylül 2018 Pazartesi

ELEKTRA - SOPHOKLES


53
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Çeviri: Azra Erhat

57 sayfa



Merhaba! Stajımın son günlerinde kurumun kütüphanesinden yararlanmaya karar verdim –öncesinde hep çalıştığım konuyla ilgili kitapları incelemiştim- böylece Elektra’ya başladım.

Elektra bir Yunan tragedyası ve Sophokles’den okuduğum ilk eser. Biraz zorlayıcı olacağını düşünmüştüm ama aksine oldukça akıcı ve benim için ilgi çekici bir kitap oldu.

Oyun Elektra ve kardeşi Orestes etrafında şekilleniyor. Konuyu anlatmak istemiyorum zaten 57 sayfa ama Elektra’nın babasını aşırı sevdiğini belirtmeliyim çünkü Elektra Sendromu adını buradan alıyor. Babalarına fazla sevgi gösteren kızlar, ona ulaşamadıklarında ortaya çıkıyormuş.

Yunan mitolojisi severlerin beğeneceğini düşünüyorum. Çok keyifli ve akıcıydı, belki bir gün izleme fırsatı da bulurum.

“Bence kar getiren bir söz zararlı olamaz.”

“… düşmanlarına fazla öfkelenme, ama onları unutma da. Zaman şifa veren bir ilahtır…”

“Anne olmak ne garip! Evladından kötülük de görse, bir anne ondan nefret edemez.”

“Bir tanrı hep aynı insanları korumaz. Şimdiye kadar bize karşıydı, fakat bugün birçok mutluluk verecek bize belki.”

“İnsanlar için basiretli ve ölçülü bir karakter en büyük kardır inan!”