52
Kırmızı Kedi Yayınevi
256 sayfa
|
Düşünün ki tanımadığınız bir şehre yalnız gelmişsiniz. Sokaklarında anılarınız yok, dost çevreniz yok. Her şeye sıfırdan başlıyorsunuz. Yeni insanlarla tanışıp, arkadaş oluyorsunuz. Alışmaya çalışıyorsunuz. Bu duygularla Karanfil Sokak’taki Dost Kitabevi’ne girdiğinizde, beni al diye bağıran kitap Şükrü Erbaş’tan İnsanın Acısını İnsan Alır oluyor.
İşte böylece kitaplar da insanların ihtiyacını anlayabiliyor.
Daha önce Şükrü Erbaş’ın Bütün Şiirler 2’sini okumuştum. Bu kitabı ise yazılarının derlemesi. Önce insanı anlatmış Erbaş, acısını, aşkını, yalnızlığını, yabancılığını… Siyasi olaylara değinmiş. Sonra çeşitli şairler hakkında yazmış: Nazım Hikmet, Orhan Veli, Gülten Akın…
Aslında yazarın 3 deneme kitabının derlemesi elimdeki kitap: Bir Gün Ölümden Önce, İnsanın Acısını İnsan Alır, Gülün Sesi Gül Kokar. İçinde kesinlikle okumalısınız dediğim yazılar var. Benim için yazıldığını düşündüğüm satırlar mevcut, bakalım siz de kendinizi bulacak mısınız? Bence bir deneyin. :)
“Büyük kentin en iyi yanı ne biliyor musunuz? Her şey sizi yeni, başka bir düşe götürüyor. Hiç tanımadığınız insanları düşünmeye başlıyorsunuz. Başka yerde yüz yılda göremeyecekleriniz yüz adımda önünüzde.”
“İnsan yaşama gücünü her zaman elde ettiklerinde bulmaz. Bir düşü büyüten onun uzaklığı değil midir biraz da?”
“Dağıstan’da Avarlar, hayatını istediği gibi yaşayamamış insanların mezar taşlarına “yüz yaşına kadar yaşadı ama dünyaya gelmedi” diye yazarlarmış.”
“Sevmek, yaşamın bizi sürüklediği uçurumun kıyısında tutunduğumuz o incecik gelincik sapı, ölümle dirim arasındaki baş dönmesidir.”
“İnsan bağışlayarak yener yanlışı. İnsanın acısını insan alır. İyilik böyle kolay yenilmez…”
“Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte… İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.”
“Sanat kültüründen yoksun, yaşamında bir kitap okumamış, şov merkezleri tarafından pompalanan popüler kültürün tüm düzeysizliği ile lumpenleştirilmiş insanı, gerçek sanat yapıtlarına yöneltmek oldukça zor ve zahmetli bir uğraş.”