31 Mart 2019 Pazar

Tiyatro: Narnia Günlükleri


Gerçeklikten, kendi gerçekliğimden uzaklaşmayı seviyorum. Varoluş sancıları çekmediğim dünyalarda düşüncelerimi sakinleştirebiliyorum. Fantastik dünyalar, zihnimdeki savaşa bir dur noktası gibi. Nefes al. Evreninden uzaklaş.

Narnia Günlükleri’nin filmini izlemiştim –birkaç kere de izlemiş olabilirim-. Kitaplarını da okumak aklımdaydı. Arkadaşım müzikali olduğunu söyleyince biletlerimizi aldık ve ben kitaplara başladım (Prens Caspian’ı okuyorum şu an).



Konusuna kısaca değinirsem, savaş sırasında –adı belirtilmese de 2. Dünya Savaşı- Londra’ya yapılan bombardımanlar yüzünden, ailesi 4 ana kahramanımızı kırsalda yaşan bir profesörün evine gönderir. Lucy, Edmund, Peter ve Susan evi keşfederken buldukları dolapla Narnia evrenine geçiş yaparlar.

Müzikal, türü aile olarak görünse de beklediğimden daha çocuksuydu. İlk yarısında sıkıldığım yerler oldu. Uyarlamak için kitabı biraz değiştirmişler.



Edmund ve Susan rolündeki oyuncuları biraz isteksiz buldum, robotlaşmış hareketlerle oyunu sürdürdüler. Lucy ve Mr. Tumnus rolündeki oyuncuları beğendim.

Dekoru başarılı buldum,Narnia gibi bir evreni aktarmak kolay olmasa gerek. Kostümler güzeldi. Göz doyuran bir sahne vardı. Şimdi beni en mutlu eden olayı söylüyorum size: oyunda yapay kar yağdırdılar! Favori anlarım kar yağışının olduğu kısımlar tabii ki.



Ah unutmadan, filmi izlemişseniz de dikkatinizi çekmiştir; Edmund Cadı’dan yiyecek olarak Türk lokumu istiyor ve Aslan’ın adı Lion değil, orijinalinde de Aslan. Türk kültüründen esinlenmeler mevcut. (Bu konuya kitap serisinin yorumunda daha uzun değinmeyi planlıyorum)

Sonuç olarak, içimdeki çocuğa hitap eden bir müzikaldi. Kim bir dolabın içinden başka bir dünyaya geçmek istemez ki?

Yazan : CLİVE STAPLES LEWİS
Çeviren : ÇAĞMAN PALA
Oyunlaştıran : IRİTA KUTCHMY
Yöneten : SABRİ ÖZMENER




28 Mart 2019 Perşembe

BAŞLAT: READY PLAYER ONE - ERNEST CLINE


14
Dex Kitap
Çeviri: Taylan Taftaf
506 sayfa


Hiç bilgisayar oyunu oynadınız mı? MMORPG tarzı sizi hayatın gerçekliğinden ve sorunlarından uzaklaştırıp başka bir evrene taşıyan oyunlardan bahsediyorum. İstediğiniz yeteneklere sahip olup, arzu ettiğiniz gibi görünebildiğiniz…

Cevabınız evetse, o zaman bu kitabı çok seveceksiniz! Ben keyifle okudum.

Hatırlarsanız geçen sene kuzenim Kero’yla Ready Player One filmine gitmiştik. Ben beğenmiştim ama Kero kitaba göre berbat bulmuştu. O yüzden kitabı okumamı istedi ve ben de okudum.

Bilim kurgu ve distopik olan eserimiz, 2045 yılında geçiyor. Enerji krizi yüzünden dünya felaket bir durumda ve çoğu insan OASIS adında sanal gerçeklik evreninde vaktini geçiriyor.

Başlat, sanıyorum ki yoğun bir araştırmanın ürünü. İçinde eski oyunlara, filmlere, müziklere dair birçok bilgi var. Mesela atari oyunları beni çocukluğuma götürdü. (İnce bir ayrıntı, atarimle benden çok büyükler oynadı, ben genelde ‘artık sıra bende değil mi’ diye sıkılmakla meşguldüm.)

Bir oyun sever olarak keşke OASIS günümüzde de olsa diye Kero’ya yakınıyordum. Onun teorisine göre biz 65-70’lerimizdeyken böyle bir oyun olabilirmiş ve emekli olacağımız için oyunda yeterli kredi alacak paramız olurmuş. Gördüğünüz üzere gelecek planlarımız hazır :D

Akıcı bir bilim kurgu istiyorsanız, bilgisayar oyunlarını seviyorsanız kaçırmayın derim.

İyi okumalar, amigos!

🎮

“Dünya, insan ırkının zamanın büyük kısmını bir bilgisayar oyununun içinde geçirmeye başladığı yepyeni bir döneme girmişti.”

“OASIS’i kendimi gerçek dünyada hiçbir zaman evimdeymiş gibi hissetmediğim için yarattım. İnsanlarla nasıl temas kurabileceğimi bilmiyordum. Bütün hayatım boyunca korku içinde yaşadım. Hayatımın sona ermekte olduğunu anlayana dek. İşte o an, ne denli korkutucu ve acı verici olursa olsun, aynı zamanda gerçek mutluluğu bulabileceğin tek yerin gerçeklik olduğunu anladım. Çünkü gerçeklik, gerçek.”



25 Mart 2019 Pazartesi

BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU - STEFAN ZWEIG


13
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri: Ahmet Cemal
62 sayfa

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’nu okumaya sevgili Birpembesever’in yorumuyla karar verdim. Vizelerin bitmesiyle memlekete dönerken de yolda bitirdim.

Kitap annesinden sevgi görmeyen küçük bir kızın, karşı dairede oturan yazara ‘aşık’ olmasını anlatıyor. Adını öğrenemediğimiz karakterimiz büyümesine rağmen bu aşkı hiç solmuyor ve en sonunda yazara her şeyi anlatan bir mektup yazıyor: “Sana, beni asla tanımamış olan sana.” İşte kitabımız bu mektuptan oluşuyor.

Diğer okuduğum Zweig eserlerine göre bir tık daha iyi olsa da, yıldızımın hala yazarla barışmadığını söylemeliyim. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu yazardan okuduğum üçüncü kitap ama hala seçtiği konuları sevmiyorum. Karakterimizin yaşadığı duygunun aşktan çok hastalıklı bir tutunma hali olduğunu düşünüyorum. Bence çıkarılması gereken ders, insanlar eğer çocuklarına gereken özeni veremeyeceklerse, dışarıda sevgi aratacaklarsa anne baba olmasınlar. Yazık.

Zweig biyografileriyle ünlü olduğu için belki ileride bir biyografi kitabını okurum… Belki… İleride…

“Yalnızca seninle konuşmak istiyorum. Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve sen onu asla bilmedin.”

“…çünkü daracık hayatları olanlar, kapılarının önüne gelen her yeni karşısında meraka kapılırlar.”

“Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur.”

“Senden elimde senden elimde tek bir satır yok şu son saatlerimde, hayatımı vermiş olduğum insandan tek bir satır bile yok. Bekledim, çaresizlik içinde kalmış biri gibi bekledim. Ama sen beni çağırmadın, tek bir satır yazmadın … bir tek satır bile…”



23 Mart 2019 Cumartesi

PİRENELER'DEKİ ŞATO - JOSTEIN GAARDER


12
Pan Yayıncılık
Çeviri: Dilek Carelius
200 sayfa

Sevgili Pireneler’deki Şato,

Seni nasıl aradığımı biliyor musun? Pek sevdiğim yazarın okumak istediğim bir kitabıydın. O zamanlar basımın olmadığı için sahaf festivallerinde hep seni sordum. Olumsuz cevaplar beni üzmüştü.

Bu yaz Ankara’da tesadüf eseri seni buldum. Dost Kitabevi’nin içinde alınmayı bekliyordun.

Elimde olmayan sebeplerden dolayı sana başlamam geç oldu ama ilk satırlarını okurken çok sevinçliydim.

30 yıl önce birlikte olan Steinn ve Solrun’un tesadüfi bir şekilde karşılaşması ve mailleşmelerini anlatırken aynı zamanda da bu karşılaşmanın tesadüf olup olmadığı, her şeyin akılla açıklanıp açıklanmayacağı gibi konularda düşündürdün.

Adın Rene Magritte’in tablosundan geliyor ve bunu kitabı okurken öğrendim.

Üzülerek belirtiyorum ki ilk yarın zaman zaman sıkıcıydı ve klişeler vardı. Yine de tanrıya inanan ve inanmayan iki insanın mailleşmeleri enteresandı. İkinci kısmını ise daha beğenerek okudum ve sonun şaşırtıcıydı.

Sonuç olarak favorilerime giremedin ama seni bulup okuduğum için mutluyum.

“Araya mesafe girse bile iki insanın birbirine hala yakın olabileceğini iddia eden ilk adam benim. Bu bağlamda dünyanın bir bütün olduğuna inanıyorum.”

“Tarih boyunca bireyler ve halklar pozisyon ve ayrıcalıklarını kaybetmemek, ayrıca baskıcı ve insanlık dışı eylemleri harekete geçirmek maksadıyla “mucizeler” ve “kerametler”le ilgili savlar kullanmışlardır.”

“Kötülük her yerde var ancak insanların işlediği tüm kötülüklerin, şeytanların ya da kötü ruhların işi değilde insanların işi olduğunu vurgulamak önemli.”



18 Mart 2019 Pazartesi

ÇOCUK YASASI - IAN MCEWAN


11
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: Roza Hakmen
148 sayfa


Çocuk Yasası’nı bana hediye ettiği için Gülüzar’a kocaman teşekkür ediyorum. Sayesinde hem güzel bir kitap okudum hem de sevdiğim yazarlar listesine bir isim daha eklemiş oldum.

Tabii tahmin edebileceğiniz üzere, hediyemi aldığım gibi okumaya başlamadım. Çocuk Yasası Ankara’da sıcak bir ağustos gününden bu yana; Erasmus’tan dönmemi, ardından da kitabı Cansu’nun elinde görmemi bekledi. Burada bir parantez açalım. Cansu’yla okumak istediğimiz birkaç ortak kitap olduğunu fark ettiğimizde bir whatsapp grubu kurduk ve konuşmalarımızın arasında geçen kitaplardan liste oluşturduk.



Okulda bir sabah, doğru hatırlıyorsam Maliye Politikası dersinde, Cansu’nun önünde Çocuk Yasası’nı gördüm. “Aaa bende de var” demem üzerine ben de okumaya başladım.

Öncelikle söylemeliyim ki hukuk öğrencilerinin bu kitabı okuması gerek. Anglosakson hukukunun hem uygulanışı görüp, hem de değişik davalar okumak bir hukukçuya daha çok keyif verecektir.

Çocuk Yasası, Yüksek Divan Aile Hukuku Dairesi hakimlerinden Fiona Maye’in özel hayatı ve iş hayatını anlatıyor. Başka davalar içerse de ana konumuz, lösemi hastası bir çocuğun dini inancından dolayı kan naklini reddetmesi ve 18 yaşından küçük olduğu için bu olayın Fiona’nın önüne gelmesi.

İnanç ve mantığın çatışmasını, Fiona’nın gel gitlerini, hislerini okumayı sevdim. Erkek bir yazarın, kadın bir karakteri böylesine anlayarak yazması beni etkiledi. Ayrıca konum itibariyle de Londra burnumda tüttü.

Çocuk Yasası, düşündüren, sorgulatan, zaman zaman kalp kıran bir kitap. İnce ama oldukça yoğun.

“Zenginlik genellikle uzun süreli mutluluk getirmiyordu. Anne babalar kısa sürede hukukun yeni lügatini ve sabırlı süreçlerini öğreniyor, kendilerini bir zamanlar aşık oldukları insanla kıyasıya çarpışır halde bulup serseme dönüyorlardı.”

“Dinler, Fiona’nınki de dahil ahlaki sistemler, çok uzak mesafeden görünen sıkışık bir dağ sırasındaki zirveler gibiydi; biri diğerinden gözle görünür biçimde daha yüksek, daha önemli veya daha doğru değildi.”

“Dünyadan kaçma güdüsünü herkes bilir, pek az kişi yapmaya cesaret ederdi.”


15 Mart 2019 Cuma

ŞİMDİKİ ZAMANIN KUSURSUZLUĞU - ALISON G. BAILEY


10
Yabancı Yayınları
Çeviri: Seda Yuvarlak
405 sayfa

Bu sıralar hızlı okunan kitaplar okumayı tercih ediyorum. Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu’da akıcı young adult romanlarından biri.

Ana karakterimiz Amanda’nın kendine güvensizliklerini, ailesini ve aşkını konu alıyor kitap. Zaman zaman Amanda’ya sinirlenmemek de elde değil.

Şimdiki Zamanın Kusursuzluğu’nun ikinci yarısını daha çok sevdim. Şaşırtıcıydı.

Şimdiki anı yaşamayı unutmayın, kitapla kalın!

“Çikolatalı kek acıları dindirir ve her şeyi daha iyi bir hale getirir.”

“İnsanların bizim için ne düşündüğünü umursamayabiliriz, ama birkaç kelimeyle bizi bir araya getiren ya da darmadağın eden biri mutlaka vardır.”

“Sırf benim hayatım sona yaklaştı diye diğer insanlar yaşamayı bırakamazlar.”

“Herkes bir teşekkürü ve elvedayı hak eder.”

11 Mart 2019 Pazartesi

Film: Us and Them


Demiş ki Birhan Keskin: “Aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.” Belki filme tamamen uygun olmayabilir ama yorumumu ve filmi düşünürken aklıma gelen mısra bu.

Bazen insanlar aşık olur ama koşullar uygun değildir, bazense koşullar iyidir ama insanlar hazır değildir.



Us and Them, Çin Yeni Yılı için evlerine dönmek üzere trene binen ve böylece tanışan iki genci anlatıyor. Film, 10 yıl önce ve 10 yıl sonra olarak eş zamanlı ilerliyor.

Home for Chinese New Year kitabından uyarlanan gülümseten, eğlendiren ama aynı zamanda kalp kıran film; dram ve romantik türünde. Klişe bir konusu var, fakir iki genç ve aşk. Yine de konunun işlenişini, oyuncuları, gelecekteki sahnelerin siyah beyaz çekilmesini –nedenini filmin ortalarında anlıyorsunuz- sevdim.



Asya filmlerinin çok izlendiği günlerde Us and Them neden arka planda kalmış anlamadım ya da ben hiç rastlamamışım. Eylemcan’la rastgele bulduk, beğendik. Birkaç kere daha izleriz.

Biliyorsunuz, bir şeyi sevdiysem defalarca izlerim ya da okurum ve böyle film bulmak da çok kolay değil. Aşık olmak kolay değil. Aşık kalabilmek kolay değil. Sevebileceğiniz bir aşk filmi bulmak da kolay değil.

Bulmuşken bloga yazayım dedim, kötü mü ettim?

Keyifli izlemeler! 



8 Mart 2019 Cuma

BİR ÖMÜR NASIL YAŞANIR? - İLBER ORTAYLI


9
Kronik Kitap
Söyleşi: Yenal Bilgici
285 sayfa


İlber Ortaylı’nın Bir Ömür Nasıl Yaşanır? kitabının çıktığını gördüğümde, böyle bir kitaba ihtiyacım olduğunu biliyordum. Size de oluyor mu bilmiyorum ama bazen amaçlarımı kaybettiğimde beni silkeleyecek bir şeye ihtiyaç duyuyorum.

Elimdeki kitap Yenal Bilgici tarafından İlber Ortaylı ile gerçekleştirilen bir röportaj. Eğitim, seyahat, kitaplar, filmler, müzikler, şehirler genel olarak hayat hakkında konuşmuşlar.

İlber Ortaylı’yı takip ediyorsanız, kitapta bahsedilen konular hakkındaki görüşlerine aşinalığınız vardır.

Keyifli bir söyleşi ve oldukça akıcı. Hocanın verdiği tavsiyeleri ve örnekleri beğensem de herkesin aynı olasılıklara sahip olmadığı bir gerçek. Elimizden geldiğince, çabalayarak, yaşayabildiğimiz kadar…

Kişisel gelişim kitabı okumak yerine İlber Ortaylı’nın tecrübelerini okumak daha faydalı sanki, benden söylemesi.

“Bunca yıldan, bunca tavsiyeden çıkardığım kanaat şudur: Özel hayatınızla ilgili kimseyi dinlemeyeceksiniz! Anne babanız dahil.”

“Hayatta en önemli şeylerden biri de insanın kendisi için en doğru kararı alabilmesidir, ortada bir sıkıntı varsa sürdürmeyeceksin.”

“Sevginin olmadığı yerde hiçbir şey kurulamıyor.”

“Çocuğunuzu,sadece kendisi olduğu, çocuğunuz olduğu için sevin. Bizdeki büyük yanılgılardan biri, insanlarımızın kendi başaramadıkları şeyleri çocuklarından beklemesidir. Bunu yapmayın, çocuklarınıza kendi yükünüzü yüklemeyin.”

“Bana göre Venedik, Napoli, İstanbul ve Kahire’yi yaşamamış insanların aydınlanması zordur. Çok derin, çok bilgili, çarpıcı olabilirler. Ancak insan sıcaklıkları olmaz.”

“Bizde kimse yerinden kıpırdamaz. Halbuki değişmeyi, değiştirmeyi bileceksin. Konforundan vazgeçmeyi göze alacaksın. Kendi dünyanı yerinden kendin oynatacaksın. Bir insanın bittiği an, miskinliğe esir olduğu andır.”

“Gezmek emek ister.”




5 Mart 2019 Salı

Mim: Hangisini Tercih Edersin?


Sevgili Şule, beni bu mime davet etmiş, kendisine teşekkür ediyorum. Mime başlamadan önce söylemeliyim ki ben kararsız biriyim ve iki seçenek arasında kalınca çok zorlanırım. :D



1- Hangisini tercih edersin? Uçabilme yeteneğinin olmasını mı yoksa su altında da nefes alabilmeyi mi? Neden?

Uçmayı tercih ederim çünkü insanı özgürleştireceğini düşünüyorum.

2- Hangisini tercih edersin? Sonsuza dek etrafının kitaplarla çevrili olmasını mı yoksa evcil hayvanlarla mı? Neden?

Bu biraz zor bir soru oldu, kitapları da hayvanları da çok severim. İllaki seçmem gerekiyorsa şu an evcil hayvanım yok, o yüzden kitapları tercih ediyorum.

3- Hangisini tercih edersin? Geriye kalan hayatının tamamında çay içmeyi mi yoksa kahve içmeyi mi? Neden?

Sıcak çikolata neden seçeneklerin arasında değil ki? :D Kahveyi seçerdim ama çayı da seviyorum.



4- Hangisini tercih edersin? Saçsız, tüysüz (kaşlar ve kirpikler de dahil) olmayı mı yoksa çok kıllı olmayı mı? Neden?

Garip bir soru :D Tüysüz olmak diyeyim ama ikisi de zor bence.

5- Hangisini tercih edersin? Sınırsız döner mi yoksa sınırsız kokoreç mi? Neden?

Kokoreci de severim ama sınırsız olmasına gerek yok, bu yüzden döneri tercih edeceğim.

6- Hangisini tercih edersin? Ölüm saatini bilmeyi mi yoksa nasıl öleceğini bilmeyi mi? (Ölüm tarihini ve ölüm şeklini değiştiremiyorsun.) Neden?

İkisini de bilmek istemezdim. :D Bazı şeyleri bilmemek daha güzel, boşuna cahillik mutluluk getirir dememişler. :D


7- Hangisini tercih edersin? 500 yıl gelecekte yaşamayı mı yoksa 500 yıl geçmişte yaşamayı mı? Neden?

Geçmişte yaşamak isterdim ama lütfen şatom falan olsun. Bir de kulesi olursa daha makbule geçer.


8- Hangisini tercih edersin? Her yıl yenilenen tek seferlik uluslararası bir uçuş bileti mi yoksa yurt içinde geçerli sınırsız uçak bileti mi? Neden?

Uluslararası bir uçuş bileti tabii ki, daha görülecek koskocaman bir dünya var!

9- Hangisini tercih edersin? Dişsiz olmayı mı yoksa saçsız (kel) olmayı mı? Neden?

Dişsiz yemek yiyebileceksek, saçlarımdan vazgeçmek istemem :D

10- Hangisini tercih edersin, daha çok dinlemeyi mi, konuşmayı mı?

Rahat hissetmediğim veya yeni tanıştığım insanların yanında pek konuşmayı tercih etmem, dinlemek diyeyim.


11- Sadece blog yazabilmek mi yoksa blog okuyabilmek mi?

Blog yazmak. 


12- Çok güzel yemek yapıp yemeklerin tadını alamamak mı yoksa yemek yapamayıp yemeklerden tat almak mı?

Yemek yapamayıp yemeklerden tat almak tabii ki, soru mu bu? :D

13- Yazın sürekli terlemek mi yoksa kışın sürekli üşümek mi?
İkisi de değil. Bu yıldan önce bu soruyu sorsaydınız kışın üşümek derdim ama erasmusta çok üşüdüm, o yüzden ikisini de istemiyorum. 


14- Birden fazla dili başlangıç seviyesinde konuşmak mı yoksa sadece bir dili ileri seviyede konuşmak mı?

İleri seviyede konuşmayı tercih edeceğim :D



3 Mart 2019 Pazar

İLK AŞK - JAMES PATTERSON & EMILY RAYMOND

8
Nemesis Kitap
Çeviri: Nihal Akcan
301 sayfa

Fazla tozpembe ve çerez bir kitapla merhaba!

Kitap Axi ve Robinson adındaki iki gencin evden kaçarak seyahat etmelerini anlatıyor. Yolculuğa çıkmaları güzel, kim istemez ki… Ama çalıntı motorla olmasaydı keşke.

Bana, yazar “hayatı yaşamak” kavramını uçlarda yaşamayla özdeşleştirmiş gibi geldi. Tozpembe diye tabir ettiğim kısım, bu yolculukları süresince ultra şanslı olmaları. İlerleyen sayfalar için aynısını söyleyemem tabii.

Gezmeyi sevdiğim için kitabın mantıksız kısımlarını görmezden geldim. Hızlıca bitti.

“Hayatın dereceleri vardır. Hayatını iyi bir şekilde ya da yarı uykulu bir halde geçirebilirsin.”

“Eller bunun dışında ne için yaratılmış ki? El ele tutuşmak için. Tutunmak için.”