Tam olarak 1 ay 8 gündür Floransa’dayım. Kısa göründüğünü
biliyorum ama olduğundan daha uzunmuş gibi hissettiriyor. Sanki yaşadıklarım 1
ay 8 güne sığmayacak kadar fazla…
Şu an bu satırları yazarken bir kafeye oturmuş, kahve içiyorum.
Erasmus biraz yalnızlık da çünkü… Farklı bir ortama girip, kendini denemek,
sınırlarını görmek, düşünmek… Üzülmek ve mutlu olmak… Özleyeceğini düşünmediğin
şeylerin eksikliğini çekmek… Ayrıca benim için lisans öğrencisi olduğum halde
yüksek lisans dersleri almak. Bu büyük bir problem, tavsiye etmiyorum, bir
haftadır 5 tane sunumu nasıl yapacağımı kara kara düşünüyorum. Erasmus
yaparken, okula gitmeyip sadece gezerek dersleri geçme kavramının şehir
efsanesi olduğunu belirtmek istiyorum. En azından Floransa için bu böyle,
derslerde devam zorunluluğu var, çok fazla şey talep ediyorlar.
Neyse karalar bağlamayalım, geçen yazımda söz verdiğim konuya
gelelim. Floransa’da nereleri gezdiğimden, nereleri gezmeniz gerektiğinden söz
edecektim. Hepsini yazarsam çok uzun bir yazı olacağı için, favorilerimden
başlayıp yavaş yavaş anlatmaya karar verdim. O zaman Duomo’yla başlayalım.
Duomo:
Cattedrale di Santa Maria del Fiore yani Floransa Katedrali’nin
yapımına Arnolfo di Cambio tarafından 13. yüzyılda başlanmış. Son düzenlemeleri
ise Filippo Brunelleschi yapmış. Katedralin hemen yanındaki sekizgen bina ise
vaftizhane.
Benim içinse Duomo Floransa’nın en görkemli ve güzel yapısı.
Buraya geldiğim ilk gün SIM kartı alacağım mağazayı ararken birden karşıma
çıkmıştı. Öylece durup güzelliğini izlemiştim. Tam o dakikada İtalya’da
olduğumu hissetmiştim.
Aslında Duomo’yu gezmiş sayılmam, sadece meydanda defalarca
bulundum. İçini, çan kulesini ve vaftiz bölümünü gezmek için ayın ilk pazarını
bekliyorum. Bildiğiniz üzere, her ayın ilk Pazar günü burada müzeler bedava.
Harika bir uygulama çünkü müze girişleri ucuz değil maalesef.
Piazza delle Signoria:
Signoria Meydanı’da en sevdiğim yerlerden biri. Oturup,
heykelleri izlemek beni dinlendiriyor. Kendisi bir nevi açık hava müzesi gibi.
Meydanda bulunan Palazzo Vecchio 14. yüzyılda yapılmış,
Medicilerin taşınmasıyla bu adı almış. Sarayın girişinde Michelangelo’nun David
heykelinin kopyası ve Bardinelli’nin Herakles ise Cacus’u mevcut.
Uffizi Galerisi’nin de bu meydanda olduğunu söylemeliyim.
Galleria dell’Accademia:
İtalyanca kursuna giderken her gün önünden geçerdim. Sabahın
köründe bile olan sıraya inanamazsınız! Gezmek için Ekim ayının ilk pazarını
bekledim ve ben de kapının önündeki kuyruğa katıldım. Tamam, itiraf edeyim Accademia’yı
David’i görmek için gezmek istiyordum. Aslında David Heykeli ilk olarak Palazzo
Vecchio’nun önüne yerleştirilmiş, yıpranmasın diye Accademia’ya taşınmış.
Accedemia’da genellikle Michelangelo’nun ve Bartoli’nin eserleri
mevcut. Bir bölüm ise müzik aletlerine ayrılmış.
Tarihine bakarsak, 1563 yılına kurulan Galeri Avrupa’nın resim,
heykel üzerine ilk okulu olma özelliğini taşıyormuş.
Gezmesi 2.5-3 saat süren Accademia beklediğim sıraya değdi!
Buradan çıkınca Palazzo Piti’yi gezme fırsatı da buldum ama o da başka bir
postun konusu olsun. :)