Yazarımızın okuduğum üçüncü kitabı, Rizzoli ve Isles serisinin
de ikinci kitabı. Çoğunluğa uymayıp yine geç başladığım bir seri daha…
Sert davranmaya ve kendini kanıtlamaya çalışan kadın dedektif
tiplemelerini daima sevmişimdir. Jane Rizzoli’de onlardan birisi. Cerrah’ın
peşinden koşarken yaşadıklarını unutamamışken, Dominator ortaya çıkıyor.
Zaten aksilikler hep üst üste gelir.
Kitapta Cerrah’ın bakış açısından anlatılan kısımlar muazzamdı.
O hastalıklı ruhu bana hissettirebildi.
Sürükleyici bir tıbbi gerilim romanıydı.
Beğenmediğim nokta, kitap tasarımı. Yorumlarını okumamış olsam,
böyle bir kapağa sahip kaliteli roman beklemem. Ha, kapak çok mu önemli? Sadece
kapağa bakarak kitap almam ama dikkat çekici olması için önemli bence.
“Kabuslar asla yakanı bırakmaz, diye düşündü. Artık bağışıklık kazandığını, yeterince güçlü olduğunu, onlarla birlikte yaşayabilmek için onlardan sıyrılabildiğini sanırsın. Rolünü nasıl oynaman gerektiğini bilir, hepsini atlatmayı öğrenirsin. Ama o yüzler hep sende kalır. Ölülerin gözleri.”
“Korku ve nefret, her zaman sevgiden çok daha güçlü duygulardır.”
“Tarih kadınların çığlıklarıyla yankılanıp duruyor. Ders kitaplarında, asıl açlık duyduğumuz bilgilerden eser yoktur. Genelde askeri stratejileri ve savaş muharebelerini öğretiyorlar bize. Hangi general ne kadar dahiymiş, hangi ordu ne kadar güçlüymüş. Zırhlı adamların resimlerini gösteriyorlar bize, kaslı vücutları savaş meydanında gerilmiş. At sırtındaki komutanların, biçilmeyi bekleyen buğday tarlaları gibi sıralanmış askerlerine tepeden baktığı tablolar görüyoruz. Muzaffer orduların güzergahını gösteren haritalara bakıyor, kral ve vatan adına söylenmiş savaş türküleri okuyoruz. Askerlerin kanıyla yazılmış zaferler koca koca harflerle yazılıyor tarihe.Oysa kimsenin kadınlardan söz ettiği yok.Ama hepimiz biliyoruz onların da orada olduklarını. Yumuşacık tenleri ve hoş kokularıyla tarihin yaprakları arasında saklanıyorlar. Sözünü etmesek de çok iyi biliyoruz ki, savaşın vahşeti sadece muharebe meydanlarıyla sınırlı değil. Son düşman askeri düşüp savaş kazanıldıktan sonra muzaffer ordunun yöneldiği ilk şey ele geçirilen ülkenin kadınları oluyordu.
Her zaman da böyle olmuştur. Bu vahşi gerçeğin tarih kitaplarında yer almaması bunun olmadığını göstermez.”