İletişim Yayınları
58 sayfa
Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku… Adı çok güzel değil mi?
Harika. Şahane. Muazzam. Güzel olan bütün sıfatlar. Kabul edin, dikkat çekici.
Kitap, adını içinde geçen bir diyalogdan alıyor, hatta o konuşma
arka kapak yazısı oluyor. Adam der ki: “Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku”
Cevap şudur: “Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku”
İlk İlhami Algör kitabım ama son olmayacak.
İç sesinizle konuşur musunuz? Kahramanımız da iç sesiyle
konuşan, tartışan biri. Alengirli cümlelerle bizi dünyayı sorgulamaya itiyor.
Yaşadığınız hayatta bir eksiklik var ama ne olduğunu
bilemiyorsunuz. Anlaşılmadığınız bir dünyadasınız. Kitapta da bunu
hissediyorsunuz, o yarım kalmışlık hissini ziyadesiyle tadıyorsunuz.
Kitabı bitirdiğimde kendi kendime Müzeyyen’le de konuşmaya
başlamıştım.
Başta anlatmam gerekeni şimdi sonda anlatacağım.
İtiraf etmek gerekirse, bu kitabı almak hiç aklımda yoktu. Adına
bayılıyordum ama sadece buydu.
Memlekette arkadaşımla şehri üçüncüye turlarken ne göreyim? Eski
kitapçım! Kendisi sokak değiştirmiş, biraz da büyümüş.
Kitapları bıdıklarken yine adı dikkatimi çekti, kitapçıyla da
yeni çıkanları falan konuşuyorduk. Kendisi iyi bir okur ve satıcıdır. Sattığı
her kitap hakkında bilgisi vardır.
Kitap almadan çıkmak olmaz tabii, anlık kararla kitaba yöneldim,
indirimle çantama attım.
“Kitap almadan çıkmak neden olmaz Elif?”
“Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku…”
“Evet, biraz sapık ve tek taraflı bir tutku”
***
“Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi.”
“Bir şey içime oturmuş kalmıştı. Yok olmak. Toz olmak istiyordum. Varlığım orada olmamalıydı. Gelip beni alsalardı. Uzaydan ya da bir yerlerden gelselerdi. Sessiz sedasız kaybolsaydım. Yerime Kız Kulesi’ni bıraksalardı. Ne alakaysa?”
“Bir nefes çıktı içimden, sessizce. Ev inledi, eşyalar, pencereler, sokak, sokaktaki çöp dağı, dağı eşeleyen it çetesi, taş ve ahşap evler, sokak lambaları, ayak sesleri, sarhoşlar, evsizler, neonlar, gece yarısı, Roman mahallesi inledi.”
““Nereye gidiyorsun çocuk,” dedim içimden, “büyümeye mi?””