29 Şubat 2020 Cumartesi

KADININ ADI YOK - DUYGU ASENA

14
Doğan Kitap
198 sayfa


“Korunmak istemiyorum, bakılmak istemiyorum, korunmaya ihtiyacım yok. Bırak beni, koruma, ezmeye çalışma. Çok uğraştım bugüne dek, çok. Ben, ben olmak istiyorum, başkası değil.”

Bu yıl her ay kadın temalı bir kitap okumaya karar verdim. Şubat ayının kitabı da Kadının Adı Yok oldu. Uzun zamandır merak ediyordum, tereddütlerim vardı ama sürekli olumlu yorum okuyunca alıverdim.

Kitaba başladığımda “Aaa gerçekten böyle, bunları yaşadık, aynen böyle oldu” düşünceleri içindeydim. Adı olmayan kahramanımızın çocukluğundan ergenliğine kadar olan kısmı gerçekten beğendim. Çocukken daha kız ve erkeklere olan farklı davranışlarla yüzleşen kahramanımız; ergenliğe girdiğinde regl olma, bedenin değişmesi, cinsiyetini keşfetme gibi hemen hemen her kadının yaşadığı aslında çok normal olan ama toplumun yapısı yüzünden sorun haline gelen gerçeklerle karşılaşıyor.

Sonra büyüyor ve evlendikten sonra olan kısmı gerçekten sevmedim. Kadın, özgür olmalı, çalışmalı, kendi ayakları üstünde durmalı, EŞİT olmalı… ama kitapta kahramanımız bu kavramları karıştırıyor bence. Savunduğu görüşlere göre bir hayat yaşadığını düşünmüyorum ki kendisi bana çok yüzeysel geldi. Kalıplara isyan eden, modern kadını savunan bu kitaba “köylü gibi davranma, kenar mahalle dilberi gibi olma” deyişleri ise hiç yakışmamıştı. Kadınlar kendilerini bu şekilde ayırırlarsa, dünya neler yapmaz? Oysaki kahramanın kendisi erkeklerin alkışlanıp, kadınlara kötü lakaplar takılmasına karşı… Hatta şöyle bir cümle var: “Kadın, kadına niçin düşman?”

Dediğim gibi kitapta terim karmaşası vardı, bana feminizm bu değil dedirttiği yerler oldu. Özgürlük, aldatmak değildir; rahat olmak her zaman bağımlı olmak anlamına gelmez… Uzatmayayım.

Belki karaktere bu kadar kızmazdım eğer Kadının Adı Yok mesaj verme amacı taşımasaydı. Normal bir roman gibi okumadım bu yüzden. Dili de oldukça sadeydi, edebi bir kitap gibi değil. Kadının yaşamına, hayatı boyunca verdiği savaşa, katlandıklarına dair güzel noktalara değinmişti yine de… 

1987’de ilk basımını yapmış kitap ve değişen çok şey olmaması insanı incitiyor. Yıl 2020, kadın hala bağımsız olmak erkeklerden daha çok çabalıyor, hala toplumsal baskıya maruz kalıyor, hala bedeninden utanması gerektiği bilinçaltına işleniyor… Üzücü.

“Evin dört duvarı arasına kapanıp, yemeyip yedirip, giymeyip giydirip, durmadan üzülüp, mutsuz olup, korkular, acılar içinde yaşamak mı annelik?”

“Evlilik mi bir evin yuva olmasını sağlayan şey? Dört duvar arasına tıkılmış, birbirine yabancılaşmış, konuşacak konusu kalmamış iki insanın birlikteliği mi yuva?”

“İnsan yaşamında eksik olanı, her şey sanıyor…”

“Kimse kimseden bir şeyler istememeli, beklememeli. Hele hele değişmesini hiç.”

“Sen de onlardan biri olduğuna göre, onların kurallarına uymalısın, uymazsan acı çekersin, dışlanırsın, aykırı kalırsın. Uyarsan? Uyarsan da acı çekersin, hem de asıl acıyı çekersin. Hem de acı çektiğini hiç anlayamadan çekersin…”




26 Şubat 2020 Çarşamba

TEHLİKELİ OYUNLAR - OĞUZ ATAY

13
İletişim Yayınları
480 sayfa


“İnsan korktuğu halde yaşıyor. Bir şeyler yapmak istediği için, korkunun gölgesinde kendini oradan oraya vuruyor. Çok acıklı durumlara düşüyor insan, dostlarım!”

Oğuz Atay kitapları hakkında yazmak beni her zaman zorluyor. Keşke hissettiklerimi, düşüncelerimi aktarabilmek için kelimeleri kendisi gibi kullanabilsem. Belki o zaman anlatmak daha kolay olurdu.

Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay’dan okuduğum üçüncü kitap. Biraz Tutunamayanlar’a benzer, bir nevi devamı gibi. İki kitapta da kendimden parçalar buldum. Hikmet’le ortak noktalarımız daha bile fazla olabilir. Benzer kafa karışıklığını taşıdığım, içsel dünyama daha dönük olduğum için karakterleri anlayabiliyorum.

Cansu’yla birlikte okuduk kitabı. Zamana yayarak, sindirerek, düşünerek…

Kitabın sonunda Tehlikeli Oyunlar Üstüne diye bir kısım var, değişik fikirler okumak ve kitaba farklı yönlerden de bakmak için güzel olmuş. Oğuz Demiralp’ten bir alıntı bırakayım: “İsa simgeseli billurlaşıyor. Hikmet Benol-Hüsamettin Tambay- Nurhayat Hanım: İşte kutsal üçgen.”

“İnsan nasıl kaybolabilir? Kimseye görünmeden bir yerden çıkıp gitsem. Bir köşede ölüp kalsam sonra da.”

“Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.”

“Bir türlü sonuna gidemiyorduk rüyalarımızın. Korkuyorduk. Korkuyordum. Hayallerinde bile korkar mı insan?”

“Bazı insanların, bazı şeylere hiç hakları yoktu: ne var ki, insanlar da en çok, bu hiç hakları olmayan şeyleri yapıyorlardı.”

“Bizi biz olduğumuz için sevmezler; sağlam olalım.”


21 Şubat 2020 Cuma

HEKİM OLMAK - TÜRKAN SAYLAN, ŞEFİK GÖRKEY

15’inde Başlayan ve Bir Ömür Boyu Süren Tıbbiye Aşkı
12
İskele Yayıncılık
135 sayfa

Hekim Olmak, annemin arkadaşının verdiği kitaplardan biri. Daha önce Türkan Saylan’a dair biyografik roman okumuştum. Bu kitap ise Şefik Görkey’in Türkan Saylan’la röportajından oluşuyor.

Konuşmaları başlıklar halinde toplamışlar: Bir Meslek Olarak Hekimlik, Hekim – Hasta İlişkisi, Tıp Etiği Konuları, Öğretim Üyesi Kimliği vs. Bölümlerin arasında da Türkan Saylan’ın mektubu, ilk doğuma tanık olduğu gün yazdıkları ve şiirler var. Türkan Hoca öğrenciyken, ders kitaplarına şiirler yazarmış. O şiirleri okuyup hayal kurarak çalışmasına ara verirmiş. Bunu ben de lise de yapardım, ortak noktalarımız çıktıkça sevindim.

Kitabı tıp okuyan ya da okumak isteyenlerin hatta doktorların okuması gerekiyor. Türkan Hoca doktorların hastayla olan ilişkilerinin özellikle üstünde durmuş. Beni kan tutuyor ve genel olarak doktorlardan korkarım. Hastaneye gittiğimde kendimi zorla orada tutuyorum, büyük bir irade gerektiriyor. Doktorun tavrı bu yüzden çok önemli benim için, doktor karşısındakini rahatlatmayı ve güven vermeyi bilmeli. –iç ses bu bahsi kapa!-

Değerli görüşler içeren bir kitaptı Hekim Olmak.

Sağlıkla ve sevgiyle kalın!

“Ama benim hekim tipim, kendi halinde, hastalarıyla ilgilenen, yaptığı işi en iyi yapan, kendisini hastanın yerine koyan, bilgilerini de sürekli tazeleyen hekimdir.” /28

“Diğerlerinden farklı olmak ayrımcılık nedeni olamaz, biz bu toplumda birlikte yaşıyoruz.” /44

“Bizler, insanlar birey olmalı, kendi ayakları üzerinde durmalı, derken onlar birey değil, bencil oldular.” /65

“Öğretim üyesi olmak bir nevi sanatkar olmak gibi geliyor bana. Önce insanları seveceksin, öğretmeyi seveceksin, öğretmeyi severken öğrenmeyi seveceksin.” / 104



16 Şubat 2020 Pazar

BİZİM KÖY - MAHMUT MAKAL

11
Varlık Yayınları
183 sayfa


Bizim Köy’ü annemin arkadaşı sayesinde okudum. Elif’e götür diye anneme yürüyüşte vermiş. Ben de hemen başladım.

Bizim Köy, Mahmut Makal’ın anılarından oluşuyor. Kitapta kendi köyünü ve öğretmenlik yaptığı köyü dört ana başlıkta anlatmış: Geçim Derdi, Köy Hayatından Sahneler, İnanışlar, Okul ve Okuma.

Kitap 50’lerin Anadolu köyünü konu alıyor ama bugün de durum çok farklı değildir gibi geliyor. Yazar halkın önyargısını, yeniliklere kapalılığını, eğitime bakışını, adetlerini ve zihniyetini ortaya koyuyor. Cumhuriyetin yetiştirdiği genç bir öğretmenin yoksulluk ve karanlıkla nasıl savaşmak zorunda kaldığını anlatıyor.

Bizim Köy etkileyici ve çarpıcı bir kitap. Ülkenin gerçekleri insanı biraz da karamsarlığa sürüklüyor. Okurken hep gözümde Bir Zamanlar Anadolu’da filminin mekanları canlandı.

Okunması faydalı olur diye düşünüyorum özellikle öğretmenler tarafından.

“Türk köyünü hala “Çoban kaval çalar anın-hayati şairanedir” mısralarındaki levhayla düşünenler bu memleketi tanımıyorlar, onun gerçekleriyle hallü hamur olmadıkça köyü bildiğimizi iddiadan, onun adına avukatlık etmekten vazgeçelim bari." /47

““Her şeye katlanarak yaşamak gerek” ama canını yitirmesen bile yaşamanın anlamını yitirirsin.” /57

“Her kederi bir sevinç takibediyor, yoksa katlanılmazdı bu hayatın acılarına.” /58

“Köylü alim değildir ama, ariftir.” /156



11 Şubat 2020 Salı

KALP SIZISI - F. LOUISA BARCLAY

10
Armada Kitap
Çeviri: Zeynep Türker
382 sayfa

Akşamları genellikle annem, babam ve anneannem oturma odasında televizyon izliyorlar. Ben de yanlarında otururken okumak için çerez kitaba başlama ihtiyacı hissediyorum. Zaten bu sıralar da yine çok okuyamıyorum.

Annem indirimde görünce çerez kitaplar alıyor, güzel oluyor. Kalp Sızısı’da bunlardan biri. Arka kapağını okuduğumda bana Yeşilçam filmlerini anımsattı.

Jane dış güzelliğe sahip olmayan asil bir kadınken, Garth güzelliğe tapan biri ve tahmin edebileceğiniz üzere ikisinin aşkını anlatıyor kitap. Garth’ın ilerleyen sayfalarda kör olması ise konuyu Yeşilçam filmine uygun hale getirmiş.

Kitap hızlı okunuyor ama bana romantizm ve acı düzeyi fazla geldi, baydı. Kullandıkları süslü sözler de yapay hissettirdi, tam hüzünlenecektim olmadı.

Kalp Sızısı’nda olan -aslında genel olarak dönem romanlarında bu var- erkek üstünlüğü sinirlerimi hoplattı. Örneğin “…benim efendimdi o; bana egemendi, gerek ruhen gerek bedenen.” cümlesi diyor ki gel ağzıma kürekle vur! Kahramanımız Jane’de anlatıldığı kadarıyla bağımsız karakterde biri… sözde. Başka bir cümle: “Kadın ise, kendisinden boyun eğmesi, her şeyi vermesi istendiğinde yalnızca kendini düşünmeye başlar.” Kadın bir yazarın bunları yazmış olması daha da üzücü. Erkek karakterin düşüncelerinden biri: “Görmeyebilirdi, ama yine de güçlü ve üstün olan oydu.” Ne gücü, ne üstünlüğü? Hay bin kunduz! Sevgi böyle hisler barındırmaz bence; üstünlük, güç sevginin değil savaşın terimleri.

Kadın yazarların böyle cümleler kaleme almalarını onaylamıyorum. Öz saygısını korumalı insan. Aslında benim de okumamam gerek.

Çerez kitaptan beklentim akıcı olması, okurken eğlendirmesi ve böylece okuma hızını arttırması… Kalp Sızısı hızlı okunsa da, maalesef beni sinirlendirdi. Aslında dış görünüşe, toplumun ölçütlerine göre önemli dersler barındıran bir kitap olabilirdi eğer eşitlik gerçeğini göz ardı etmeseydi.  

“Onlara ihtiyaç duyduğumuzu hissettiklerinde ve onları yanımızda görmek istediğimizde, bizim için değerli olan ve bize yürekten sevgi duyan dostlarımız maddi olmasa da manevi varlıklarıyla yanımızda olabilirler bazen.”

“Her şey uzaklaşınca, Tanrım, sen bize yol göster.
Sonunda yuvamıza kavuşalım.”



8 Şubat 2020 Cumartesi

Yaşamdan Kareler: Karlı Bir Gece



Kar temalı yazılar görünce benim de içimden hemen yazmak geldi. Eveeet, kar Trakya’ya ulaştı! :D

Mevsim başlangıcından beri karın yağmasını bekliyordum. Perşembe günü hava durumu köyde kar yağacağını gösterince çok heveslenmiştim, gidecektik ama maalesef ki yağmamış. Ertesi gün de yağmaz diye düşünmüştüm –hatta ben yokken İstanbul’a kar yağması biraz kalbimi kırdı-. :D


Cuma gecesi odamda dizi izliyordum. Bu sıralar fazla dizi izliyorum. Dienchantment’ın izlemediğim bölümlerini, Anne with an E’nin son sezonunu, Atiye’yi ve Sex Education’un 2. sezonunu izledim. Babamın seslenmesiyle karın başladığını gördüm. Pijamaların üstüne mont giyip, şal-şapka-eldiven üçlüsüyle babamla birlikte kendimizi dışarı attık.



Kar küresinin içinde olmak gibiydi, lapa lapa kar yağıyordu. Biz ilk dışarı çıkanlardandık, sonra etraf kalabalıklaştı.



Kar yağarken sanki bütün sorunlar bir süreliğine siliniyor –ya da üstü karla kaplanıyor- gibi hissediyorum. Kısa da sürse dünya bembeyaz oluyor. Kar yağdığı zaman anı hissedebiliyorum. O dakika yağan karın altında duruyorum ve kar tanelerinin elime konuşuna gülümsüyorum. Kendi kar küremde olduğum düşüncesi hoşuma gidiyor.


Kar yağışı bir saat kadar sürdü. Bugün genelde buza dönmüşlerdi, ilerleyen saatlerde çoğu eridi. Yine de bize büyülü bir gece armağan etti. 



6 Şubat 2020 Perşembe

RUSYA İMPARATORLUĞU'NUN ÇÖKÜŞÜ: HARP YAHUT İHTİLAL - ONUR İŞÇİ, ONUR ÖNOL

*1881 - 1917
9
Kronik Kitap
361 sayfa 


Rusya İmparatorluğu’nun Çöküşü’nü anneme yürüyüş arkadaşı ödünç vermiş. Oğlunun kitabıymış. Böylece ben de okuyabildim.

Tarihe ilgisi olanların keyifle okuyacağı bir kitap olmuş. Rusya İmparatorluğu’na dair bilmediğim birçok şey öğrendim. Mesela Yusuf Akçura’nın Kadet listelerinden milletvekili olarak Birinci Duma’da olduğunu bilmiyordum. 1906’da Rusya’da yürürlüğe giren Temel Yasalar’ın 1876 Kanun-i Esasi ile çok benzediğini fark ettim. Öğrendiklerimin listesini yaparsak çok uzun olur. :D

Kitaba dair keşke dediğim unsur, girişe (ya da sona) kitapta geçen kısaltmaları eklememiş olmaları. Ben çok sorun yaşamadım ama yine de koysalar daha iyi olurmuş.

Rusya İmparatorluğu’nun son yılları ilginizi çekiyorsa tavsiye ederim.

Kitaplı günler!

“Çerçeve biraz genişletilerek bakıldığında, 1905 Rus Devrimi’nin yalnızca Rusya’ya özel bir dönüm noktasına değil, birbirinden farklı coğrafyalarda patlak veren bir dizi anayasal devrime işaret ettiği de görülebilir; Osmanlı İmparatorluğu’nda (1908) ve İran’da (1909) gerçekleşen devrimler gibi.”

“Devrim terimi genellikle sosyal yapıda bir sıçrama olarak anlaşılır; merkezden uzaklaşan değişim faktörlerinin, yeni hükümet modelleri, mülkiyet ilişkileri ve yeni sınıf ayrımlarıyla kaynaştığı bir hareket olarak kabul edilir.”



4 Şubat 2020 Salı

ÇAĞDAŞ HUKUK DÜŞÜNCESİNE GİRİŞ - KASIM AKBAŞ, MELİKE BELKIS AYDIN, SEVTAP METİN, ERTUĞRUL UZUN

8
İthaki Yayınları
212 sayfa

Çağdaş Hukuk Düşüncesine Giriş derste önerilen kitaplardan biriydi, ilgimi çekti ve aldım. Kitap derste öğrendiğimiz isimler hakkında makalelerden oluşuyor. Sınav için faydalı olabilirmiş ama ben o zaman kitabı bitirememiştim, sınavdan sonra keyifle okudum. :D

Çağdaş Hukuk Düşüncesine Giriş, gerçekten tam olarak giriş kitabı, makaleler oldukça anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Ayrıca önsöze göre kitabın amaçlarından biri okuyucuyla orijinal metinleri buluşturmak, bu nedenle bol bol alıntı yapılmış.

Felsefi görüşleri, tartışmaları okumayı seviyorum, zihin açıcı oluyorlar.

Kitabı sevdim ancak basımıyla ilgili sıkıntı yaşadım. Okudukça kitap dağılmaya başladı ve yapıştırmama rağmen parçalanmaya devam etti. Tabii ben de yapıştırmaya devam ettim. :D İthaki Yayınları’na tweet attım ancak dönüş alamadım, mail attığımda bir süre sonra cevap verdiler. Onlar dönene kadar kitabı yapıştırmıştım. Dağılan kitaplardan gerçekten hiç hoşlanmıyorum.

Bir de bu kitabın başka bir özelliği var: ilk defa altını çizerek okuduğum kitap. Akademik kitapları altını çizerek ve not alarak okumaya karar verdim. Zorlu bir süreçti, kalemi değdirdiğimde üzüldüm ama insan neye alışmıyor öyle değil mi?

Basımının sıkıntılı olması dışında, kitabı ilgilenenlere öneririm. Kitaplı günler!

“…insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar. Çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.”

“…toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen zihinsel güçtür.”

“Eğer ideal dünyada yaşamak istiyorsanız, fiziksel dünyayı tamamen terk etmelisiniz.”