31 Mayıs 2018 Perşembe

ÖLÜYORDUM, GEÇERKEN UĞRADIM - CAN GÜRSES


28
Ayrıntı Yayınları
477 sayfa


Yazarın En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın kitabını sevince, hemen bir tane daha okuyayım dedim. Ölüyordum, Geçerken Uğradım’ın adına ve kapağına tutuldum, aldım.

Kitap, aşıkların bir günü on yıla bedeldir düşüncesinden yola çıkılarak yazılmış. Kapakla birleşince büyük bir beklenti yaratıyor haliyle.

Başladım. Münzevi Nafiz’in geçmişten gelen dili italik, Mahur’un günümüze yakın dili ise düz yazılmış. Buraya kadar güzel. Sonra bir günde on yıl geçtiğini anlatmak için yazar aralara sürekli siyasi olaylar katmış. Romantik olması gereken bir kitabın içinde akşam haberleri gibi bu olaylar öyle bir sırıtmış ki… "Siyasi olaylar" bile ne işimiz var bu romantik konuşmanın içinde deyip çekip gideceklermiş gibiydi.

Freud’un “Aşk ilişkisi doruk noktalarındayken çevreye ilgi duymaya mahal kalmaz, bir çift aşık birbirine yeter de artar bile.” sözünü anımsattı roman bana. 100 yılın siyasi olaylarını vermeden de bu duyguyu verebilirdi yazar diye düşünüyorum.

477 sayfa olması ise, yazarın tekrarlamasına neden olmuş. Aynı duygular, aynı düşünceler…

Kitabın 416. sayfasında “İyi bir sanat eseri de her şeyi birden anlatmalı ama böyle yaptığını belli etmemeli.” sözü geçiyor. Belki yazar bunu yapmaya çalıştı ama olmamıştı. 

Eleştirilerim dışında, yazarın dili hoşuma gidiyor hala. Nafiz karakterini de sevdim. İşaretlediğim çok cümle oldu. 

Sadece olumlu yönlerine odaklanıp okurum derseniz, keyifli okumalar :)

“Kitap, bakılan veyahut alıntılarından bilinen bir nesne değildi o zamanlar; kitap okunan bir özneydi.”

“Ben her şeyden bir haber hayatı seviyordum çünkü sevdiğim adam beni seviyordu.”

“Zira kaybetme korkusu, kaybetmenin kendisinden bile kuvvetlidir.”

“Yanmadan ışık olunmuyordu. Acı çekmeden göz bilenmiyordu. Derler ya insanın neresi acısa canı orada atar. Demek insan, ona acı vereni canı sayar.”

“Dünyaya geldiğine minnet duyan, er geç dünyada olduğundan cinnet geçirir.”

“Kurgu olmasaydı dünyaya nasıl tahammül edilirdi? Kadere karşı koymanın tek yolu, hayatı kurgulamaktan geçiyordu.”

“’Olmasaydın ne yapardım’ diyebileceğiniz bir tane bile kişi varsa hayatınızda hiçbir şeyden korkmamalısınız.”

“Dünya mutsuz yetişkinlerin birbirlerine mutluymuş gibi davranabilmek için olmayan paralarını harcayıp tanımadıkları başkalarına borçlandıkları bir alan razı satan razı karabasanına dönüşmüştü.”



26 Mayıs 2018 Cumartesi

Film: Deadpool 2


Yönetmen: David Leitch
ABD 2018
Aksiyon, komedi, macera
119 dk


Önümde birkaç sınavsız gün olunca, Kero’nun da son sınavı kalınca dedik ki Deadpool 2’yi izlemeye gidelim. İlk filmi de beraber izlemiştik. Beğenmiştik. Blogumu takip etmeyenler için kısa özet; Kero kuzenim, Marvel –DC filmlerini sever, ben de severim.

4Dx salonda 13.50 seansına gittik. İlk yarı aksiyonla başlayıp, çok durağan devam etti. Birinci filmdeki performansı beklediğim için –birkaç güzel espri hariç- beklentimin altında kaldı.



Şimdi bu cümleme dikkat edin: İkinci yarı gerçekten harikaydı! Deadpool ilk kısmın tozunu silkeledi ve eski eğlenceli haline geri döndü. DC’ye yapılan göndermeler, X-Men’i cinsiyetçilikle suçlaması vs. güzeldi.

İkinci yarı iyi ki izledim dedirtti.

İlk filmi daha fazla sevmiş olsak da Deadpool 2 bizden geçer not aldı. Üçüncü filmi bekliyoruz. :D



25 Mayıs 2018 Cuma

LABİRENT SAVAŞI - RICK RIORDAN (Percy Jackson ve Olimposlular #4)

percy jackson ve olimposlular

27
Doğan Egmont
Çeviri: Kadir Yiğit Us
365 sayfa


Seriye devam ediyorum.

Labirent Savaşları, son kitaba ulaşmak için köprü göreviyle yazılmış gibi geldi bana. Akıcı olsa da geçiş kitabı olduğu belliydi.

Labirentte daha fazla zaman geçirilmesini ve biraz daha zorlayıcı olmasını bekliyordum. Sanki her şeyin üstesinden çok çabuk ve kolay mı geldiler ne?

Bunun dışında, değinmek istediğim bir konu daha var. Bloglarda Labirent Savaşı’nın yorumlarına denk geldim ve hemen hemen hepsi kitabın tamamını anlatmış. Olan olayları noktasından virgülüne kadar neden yazarlar ki ya da o yorumları okuduktan sonra insanlar kitabı neden okusun? Neyse ki bu yorumlara rastgeldiğimde kitabı bitirmiştim.

Bana kalırsa, bu tarz yazılarda kitap inceleme/ yorum şeklinde başlık atılacağına direk özet denmeli ve kişilerde buna göre okuyup okumayacağına karar vermeli. Habersizce okuyup ardından spoiler yemek kadar kötü bir şey yok!

Sözün kısası, kitabı okumadan beğenilme derecesini öğrenmek isterseniz dikkat edin, sinsi spoilerlar etrafta geziniyor.

“Mucitler hep yalnızdır. Hep yanlış anlaşılırlar. Öfkelenmek, korkunç hatalar yapmak da kolaydır. İnsanlarla uğraşmak makinelerle uğraşmaktan çok daha zor. Bir insanı kırdığın zaman, onu tamir edemezsin.”

“Bazen önemsiz gibi görünen şeyler, günün birinde olağanüstü şeylere dönüşebiliyor.”


17 Mayıs 2018 Perşembe

EN GÜZEL GÜNLERİNİ DEMEK BENSİZ YAŞADIN - CAN GÜRSES

doğan kitap

26
Doğan Kitap
229 sayfa


En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın, Can Gürses’in ilk kitabı ayrıca Fakih Özlen’in güftesinin çok güzel bir mısrası.

Kitabı Eylemcan’dan aldım. Okuma konusunda başta kararsızlık yaşasam da benim beğeneceğimi söyledi ve böylece beni ne kadar iyi tanıdığını da göstermiş oldu.

En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın’ı gerçekten sevdim. Öncelikle kitabın yazıldığı yerler dikkatimi çekti: İstanbul ve Edinburgh. Yaşadığım yer ve yaşamayı istediğim şehir.

Can Gürses’in biyografisini okuyunca yazar, eğitim aldığı okullar ve çalışmalarıyla da ilgimi çekti.

Kitap, bir ailenin akşam yemeğini anlatıyor. Başlangıçta çok fazla karakter var gibi gelebilir ama ben soy ağacı oluşturdum, karmaşa yaşamadım. Kitap bölümlerden oluşuyor. Ailenin her bir bireyi kendi öyküsünü ve yemekteki diğer bireyler hakkında düşüncelerine aktarıyor. Zaman zaman araya evdeki eşyalar da giriyor. Bu yüzden uyarayım; olaylı, merak uyandırıcı bir kitap bekliyorsanız, şu an okumayın erteleyin. Bölümler birbiriyle bağlantılı durum hikayelerinin toplamı gibi. Çok duygusal, buram buram aşk kokan bir kitap da değil ya da içindeki aşklar beni etkileyemedi bilemiyorum.

Ben yazarın dilini sevdim. Orhan Veli’ye, Tolstoy’a yaptığı ince atıfları sevdim. Karakterlerin naifliğini sevdim. Eşyalara anlam yüklenmesini sevdim. ‘Edibanım’ı sevdim. Bazı cümlelerde kendimi bulabilmeyi sevdim.

Belki de yazarın kullandığı dille alakalı olarak, aile bana çok gerçekçi gelmedi. Çünkü düşünürken sürekli kitaptaki gibi cümleler kurmayız. Bu durum benim için bir sorun teşkil etmedi. Sadece sonunun farklı olmasını isterdim.

Tavsiye eder misin diye sorarsanız, bu konuda çekincede kalmayı tercih ederim. Herkes beğenebilir mi bilmiyorum.

“Halbuki geçmişin öyküsü tektir. Mühim olan öyküyü kimin ağzından dinlediğimiz.”

“Acıyı paylaşmak için aşık olmak gerekir. İnsan aşık olduğu insanı acıtabilir yalnızca. Acıtmak acı vermek değildir. Acıtmak, fiziksel olarak ruhunu deşmektir.”

“Kimse kimseyi kurtaramaz, kimse kimseye tutunarak yürüyemez. Herkes yalnız başına yürüyebilmeli.”

“Gözler görülmek için vardır. İnsanlar, dokunmak için.”

“İnsanın gerçeği yüreciğidir.”

“İnsan insana şiirle kaş göz eder. Kimi insana dokunur şiir. Canına bir şey yapar. O insan şiiri seyreder. Doğduğu yeri seyreder gibi…”

“Ben hayal bağımlısıyımdır. Yaşama hayalleri kurmaktan kah üşenirim kah yetişemem yaşamaya.”




7 Mayıs 2018 Pazartesi

KARANLIK ELEMENTLER SERİSİ - JENNIFER L. ARMENTROUT


23) Kimi Öptüğüne Dikkat Et / 1. Kitap – 425 sayfa
24) Kime Dokunduğuna Dikkat Et / 2. Kitap – 504 sayfa
25) Kimi Seçtiğine Dikkat Et / 3. Kitap – 399 sayfa

Üçlü bir seri yorumuyla hepinize merhaba!

Daha önce yazarın Kış Güneşi adında kitabını okumuştum sadece.

Serinin temasını melek – şeytan olarak özetleyebiliriz ama kitapta gargoyleler var ve gargoyleleri çok severim. :D Biz onlara kısaca muhafızlar diyoruz. İblisleri de yabana atmayalım, özellikleri bazıları var ki Roth gibi…

Seride en çok sevdiğim kitap Kimi Öptüğüne Dikkat Et oldu. Fantastik, macera, aksiyon, aşk kıvamındaydı. Alacakaranlık’la ortak yönleri yoktu da diyemem. Sanırım bu iki erkek arasında kalmalı fantastik kitaplar benim gözümde hep Alacakaranlık’a benzeyecek.

Karanlık Elementler akıcı, hızla okunabilen bir young adult serisiydi. Eğlenceliydi ve kafamı dağıtmada başarılı oldu. Türü seviyorsanız, şans verebilirsiniz.

“En saf ruha sahip insanlar en büyük kötülükleri yapabilir. Hiç kimse mükemmel değildir, ne oldukları ya da hangi tarafta savaştıkları bu gerçeği değiştirmez.” (Kimi Öptüğüne Dikkat Et)

“Kim ne diyorsa desin. Doğru olduğu anlamına gelmez ve bazen, gerçekler tam anlaşılmadıysa doğrular da kaybolup gidebilir.” (Kimi Seçtiğine Dikkat Et)


“Aşktı bu; aşk değiştirebilirdi insanları.” (Kimi Seçtiğine Dikkat Et)


3 Mayıs 2018 Perşembe

ŞU BİZİM KIRILGANLIĞIMIZ - EUGENIO BORGNA


22
Yapı Kredi Yayınları
Çeviri: Meryem Mine Çilingiroğlu
68 sayfa


İhtiyacın olduğu zaman dikkatini çeken kitaplar olur ya, hep anlatıyorum, Şu Bizim Kırılganlığımız’da benim için öyle. Kadıköy YKY’de arkadaşımla gördüğümüz gibi aldık.

Yazardan daha önce hiç kitap okumamıştım. Kendisi 1930 doğumlu bir İtalyan ve psikoloji üzerine birçok eseri var.

Şu Bizim Kırılganlığımız, kırılganlığın türlerini ve hayatımızın bir parçası olduğunu anlatıyor. Ben kitabın içinde kendi kırılganlıklarımı da buldum.

İçeriği hakkında söz söylemenin gerekli olmadığını düşünüyorum zaten sadece 68 sayfa. Bunun yerine okuyun ve kırılmanın da insanın parçası olduğunu unutmayın.

Kitaplı günler! :)

“Kırılgan olan ve kolaylıkla kırılan sadece duygulanımlarımız, yaşama nedenlerimiz, umutlarımız, huzursuzluklarımız, hüzünlerimiz ve kalbimizin itkileri değildir; sözcüklerimiz de, kendini kötü hisseden kişilere yardım etmek için kullanmak istediğimiz ve kendimizi kötü hissettiğimizde başkalarından duymayı dilediğimiz sözcükler de kırılgandır ve kolaylıkla dağılıp eriyiverirler.”

“Her sessizlik kendine has bir dile sahiptir ve bu dilin anlam ufuklarını kavramak, keşfetmek kolay değildir.”

“Hüzün, sadece, onu kendi ruhunun uçurumlarında yaşayanların derinlemesine bildiği bir hayat deneyimidir, insanı kırılgan ve savunmasız kılar.”

“[U]mut, hayatın görünürdeki kesinliklerine ve sıradanlıklarına sürekli bir meydan okumadır ve kırılganlığın dile gelmez izleri umudun özsuyudur.”