26 Ağustos 2022 Cuma

Sessiz Ev ve Diğerleri



Bir süredir bloga post yazmayı düşünüyordum ama erteliyordum, bu üşengeçliğimi kıran şey sevgili Edischar’ın yorumu oldu. Kış bitti, sıcaklardan bunalmış bir şekilde gelecek kışı bekliyorum ve buradayım.

 

Bu süreçte hayatımda değişiklikler oldu. Bütün üniversite hayatıma -uzunca bir süre- tanık olan bloguma/blogdaşlarıma bu haberi artık verebiliyorum: Mezun oldum! Çap yaptığım bölümü de bitirdim ve artık okula sadece arkadaşlarımla buluşmak için gidiyorum. Mezuniyet sonrası yaşanacaklar beni hep korkutmuştu ve şimdi kendimi haklı buluyorum; korktuğum kadar varmış. Staja başlamak beni büyük bir karamsarlığa sürükledi, meslekte gördüğüm kişiler adına çoğu zaman utanıyorum ve bu hep böyle mi devam edecek merak ediyorum. İçimdeki karamsarlık, mutsuzluk ve umutsuzluk her iş gününde büyüyor. Bu durumla pek başa çıkabildiğim söylenemez. Muhtemelen herkes gibi alışacağım, zamanla karakterimin köşeleri törpülenecek ama bunun olmasını hiç istemiyorum aslında. Gün içinde kendimi rahat hissettiğim tek zaman dilimi Boncuk’la olanlar…

 

Dersti, sınavdı, staj arayışıydı derken okuma hedefimde de oldukça geride kaldım. Bu durum beni üzüyor ama maalesef kafamı okuduğum kitaba pek veremiyorum, gelecek kaygısı beni tamamen ele geçirmiş durumda. Öyle ki bazen sadece kaygı ve stresten ibaretmişim gibi geliyor. Bu yüzden kafa yormayan sakin diziler izliyorum. Virgin River buna güzel bir örnek: Kendisi kitaptan uyarlama bir dizi, kitabını okumuştum ancak dizide olaylar genelde değiştirilmiş ve uzatılmış. Karakterlerin yaşadıklarını pek sevmiyorum ama olayların arkasında kasabayı görmek beni dinlendiriyor. Hope’un verandasında oturup, sadece boşluğa bakmak istiyorum.

 


En son bitirdiğim kitap Orhan Pamuk’tan Sessiz Ev: Okuduğum diğer Pamuk romanlarına göre değişik geldi bana. Yine bir aile hikayesi ancak her bölüm farklı karakterlerin ağzından anlatılıyor ve düşünceleri bilinç akışı tekniği kullanılarak yazılmış. Arka planda 80’lerin siyasi gerilimini, zengin/fakir ikilemini işlemiş. Aşk temalı bölümleri beni sıksa da, karakterlerin mutsuzluklarını ve iç çatışmalarını okumaktan keyif aldım. Kitapta hiçbir karakteri tamamen sevemiyorsunuz ama aynı zamanda nefret de edemiyorsunuz.

 

“Bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm, çocuktum, aptaldım. Panjurları kapadım, sürgüyü çektim: Dünya orada kalsın.” 

 

Hafta sonuna geldiğimiz için bu alıntıyı gerçekleştireceğim, kendi içime çekileceğim. Belki de dış dünyadan etkilenmeyen küçük bir kısım vardır, ne dersiniz?