Ben uzun tatiller ve gezmek için
yaratılmış olabilir miyim acaba? 9 günlük bayram tatili sadece birkaç saat gibi
hissettirerek bitmişken, iki günlük Bursa rotamızı anlatmaya başlıyorum.
Öncelikle gezilecek yerlerin listesini
yaptım ve mesafelerine göre iki güne böldüm. Airbnb’den de ev buldum. (Uygulamayı
TR’de ilk kez kullandım, bu durum beni biraz strese soktu ama memnun kaldık.)
11.04.2024 sabahı saat 5.30 gibi yola çıktık.
İlk günkü gezme planımda uyduğumuz
tek madde Cumalıkızık Köyü oldu. Yaptığım planların hayatın akışına uymaması
benim kaderim galiba. Köye, sanıyorum ki, 11.30 civarında vardık. Daha önceki
gelişimde trafik ve park sorunu yoktu ama bilin bakalım bu sefer kimler
neredeyse bir saat trafiğe sıkıştı ve köye giremedi? Yollar yokuş olduğu için her
yer balata kokusuyla kaplıydı. Biz de dayanamayıp, köyün dışında yeşillik bir
alana arabayı park ettik ve köye yürüyerek gittik. Bayramda Cumalıkızık’a
gelmek çok mantıklı bir hareket değilmiş, normal bir günde gelme imkanınız
varsa daha rahat gelip gezebilirsiniz.
Cumalıkızık Köyü, Unesco Dünya
Mirasi listesinde yer alan ve kızık köyleri içerisinde Yunan işgali sırasında
yanmaktan kurtulan Osmanlı köylerinden birisi. Dönemin mimarisini yansıtan
tarihi evleri ve taş sokaklarıyla görülmeye değer olan bu köyde, biz öncelikle Cin
Aralığı ve Küpeli Ev’i gezdik. Küpeli Ev, köyde içi gezilebilecek tek evmiş ve
dönemin yaşayışına uygun mobilyalarla dekore edilmiş. Cin Aralığı dünyanın en
dar sokağı olarak kabul ediliyormuş ve Yunan askerlerinden kaçan halkın/askerlerin
oradan geçip saklanmasına ilişkin yerel bir hikayesi de var. Sokaklarda
gezerken köy müzesi ile de karşılaştık, iki katlı küçük bir binada yer alan
müzede köye ilişkin bilgiler, köy haritası ve geçmişte kullanılan aletler yer
alıyor.
Köyün sonuna kadar yürüdükten
sonra, geri dönüp geç bir kahvaltı ettik. Serpme kahvaltı fiyatları kişi başı 225-300
TL arası değişiyor. Tarihi evlerin birçoğu kafe, kahvaltıcı ve gözlemeci olarak
kullanılıyor. Unutmadan, magazinsel bilgileri de vereyim: Ferdi Tayfur’un Çeşme
şarkısındaki çeşme köyün girişinde yer alıyor. 2002 yılında yayınlanan Kınalı
Kar dizisi de Cumalıkızık’da geçmiş ve dizide kullanılan konak şu an kahvaltıcı
olarak hizmet veriyor.
Cumalıkızık’ın ardından benim
planımda Bursa’yı gezmek yer alırken, biz Uludağ’a doğru yola koyulduk. Dağın
bir yamacında karlar erimemişti ve biz de o yandaki telesiyeje bindik. (Gidiş-dönüş
ücreti: 300 TL)
En sevdiğim kitaplardan biri
Çalıkuşu olduğu için Uludağ’ın eteğinde yer alan Zeyniler’e uğramak benim için
plandaki en önemli maddelerden biriydi. Uludağ’dan inerken Google Maps rota
çizmesine rağmen jandarmadan aldığımız bilgiye göre orası arazi yoluymuş ve gitmek
mümkün değilmiş. Zeyniler’e Bursa’daki teleferiğin oradan gidiliyormuş. Bu
haberle biraz da buruk olarak Bursa’da kalacağımız eve yerleştik.
Akşam yemeği menümüz iskenderdi ve devamında
Osmangazi ile Orhangazi Türbelerinin de yer aldığı Tophane Meydanı’nı gezdik. Bursa’nın
gece manzarası gündüze göre daha güzel bence, sabahları sadece bina yığını
olarak görünürken gece ışıl ışıldı.
Ertesi gün Bursa merkez ile gezmeye
başladık. Sırasıyla Ulu Cami, hanlar ve çarşılar, Yeşil Cami ile türbesini
gezdik.
“Bir zafer müjdesi burada her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat,
mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hala bu taşlarda gülen rüyanın.”
*Bursa’da Zaman – Ahmet Hamdi Tanpınar
Daha önce Bursa’ya turla geldiğim
için, Koza Han’da kahve içmek için zaman bulamamıştım. Bu sefer uzun uzun
ipekçileri gezdik, şallara baktık -şal takmayı çok severim- ve dinlenerek
kahvemizi içtik. Bursa’da yaşasam kitabımı alır ve Koza Han’a kahve içmeye sık
sık gelirdim.
Şehri yürüyerek gezdiğimiz için yol
boyunca yine bir sürü cami geçerek, Irgandı Köprüsü’ne vardık. Irgandı Köprüsü
dünyada sınırlı sayıda yer alan çarşılı köprülerden birisi. Floransa’daki Ponte
Vecchio’ya ya çok benziyor. Bu bilginin yanlış olduğuna ilişkin açıklamalar
mevcut olsa da yine de paylaşmış olayım: Irgandı Köprüsü, İtalya’da Vecchio ve
Rialto Köprüleri, Bulgaristan’da Osma Köprüsü ile birlikte dünyadaki dört
çarşılı köprüden biridir. (Kaynak:
https://www.bursa.com.tr/tr/mekan/irgandi-koprusu-275/) Eğer bilgi
doğruysa, Bulgaristan’daki köprüyü de görürsem çarşılı köprüleri tamamlamış
olacağım.
Bursa merkezdeki gezimizi tamamladıktan sonra gezilecek yerleri ben belirlediğim için Zeyniler’e doğru yola çıktık. Daha kolay bir yolu var mıdır bilmiyorum ama haritalar Bursa’nın ara yollarından götürüyor ve caddeler çok dik. Babamın “Yolun böyle olduğunu bilsem asla gelmezdim” şeklindeki yakınmaları eşliğinde eskiden köy olan ancak şu an Yıldırım Belediyesi’ne bağlı Zeyniler’e vardık.
Zeyniler, Çalıkuşu
romanında Feride’nin öğretmen olarak atandığı köy, okuyanlar iyi bilir. Meydanına
Çalıkuşu Evi açılmış ve Zeyniler Çalıkuşu Kadınlar Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi tarafından kafe gibi işletiliyor. Evin bahçesinde mezarlık ve
yanında Zeyniler Cami var. Kitabı tekrar okuma isteği buram buram yükseldi
içimde. Mezarlıktaki servi ağacına kandil asan Feride hep gözümün önündeydi. (Küçük
Elif Çalıkuşu’nu okuduğunda Kamran ve Feride’ye odaklanmışken geçen sene tekrar
okuduğumda; Anadolu’nun ne kadar muhafazakar olduğu ve aslında günümüzde bile
çok değişmediğine, genç bir öğretmen olarak Anadolu’da tek başına ayakta
kalmaya çalışan Feride’nin yaşadığı zorluklara odaklanmıştım. Kitabın sonu da
benim için üzücüydü; tek başına kendi ayakları üzerinde duran ve iyi bir
öğretmen olarak çocukları eğitmeye devam eden Feride benim için daha tatmin
edici bir son olurdu.)
Zeyniler’den sonra Gölyazı’ya doğru
yola çıktık. Bursa gezimizin her anında peşimizi bırakmayan trafik maalesef
Gölyazı girişinde de yoğun olarak bizi karşıladı. Gölyazı, Uluabat Gölü
kenarında bir yarım adaya kurulmuş. Arabayı park ettikten sonra, ister tekne/sandal
türevleri ile ister köprüden yürüyerek merkezine gidilebiliyor. Biz gidişimizi
tekne ile yaparak, Uluabat Gölü’nde gün batımını izledik. (Kişi başı:100 TL)
Köyde Ağlayan Çınar ile Aziz Panteleimon Kilisesi’ni görüp, yemek yedik.
Gördüğüm kadarıyla, geçim turizm ve balıkçılık üzerinden sağlanıyor. Gölden
turna ve yayın balığı tutuluyormuş ve kaptanımız yayın balığını önerdi. Annem
ve babam balığı beğendi, bendeniz balık sevmediğim için her zamanki gibi tavuğu
tercih ettim.
Böylece Bursa gezimizi tamamlayarak
yola çıktık fakat o da ne? Osmangazi Köprüsü’ne kadar trafik sıkışık,
haritalarda yol kıpkırmızı. Otobandaki araçların %95’i 34 plakaydı
blogdaşlarım, İstanbullular Bursa’yı da işgal etmiş. İstanbul’dan memleketime taşınmanın
verdiği rahatlıkla, her fırsatta İstanbul’u terk eden ama ısrarla şehirde
yaşamaya devam eden ve gittikleri her yere İstanbul’un sorunlarını taşıyanlara
bir güzel söylendim. Trafik yüzünden sabah 5.30’da eve varabildik.
Bursa gezimizin dışında neler
yapıyorum ve kaç kitap okudum? Bu yıl Goodreads üzerinden 60 kitap hedefi
koydum kendime ve şimdiye kadar sadece 16 kitap okuyabildim. Bayram tatilinde
Sırtımdaki Ev – Dieter Forte’ye başladım ama ancak 50 sayfa okudum. Kitabı
sevecekmişim gibi geliyor ancak şu an pek de akmıyor. Galiba artık sadece çerez
kitapları hızlı okuyabiliyorum. Yolda ise Gülten Akın’ın Uzak Bir Kıyıda kitabı
elimdeydi. Yolculukta şiir okumayı daha çok seviyorum.
Benden şimdilik gelişmeler bu
kadar, Didem Madak’ın Çalıkuşu’nun Z Raporu şiiri ile postumuzu bitirelim:
“Kedi ve
kasımpatı kokuyor bütün sokaklar
Dilinin
dönmediği duaları sayıklıyor
Zeyniler
Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman
Yağmur
yağıyor durmadan
Ağlıyorum
kaşarlanmış bir masumiyet olarak
Bir
çılgının
Kedilerin
ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi
Bir elimde
tabanca
Bütün
dualarım delik deşik.
(…)
Günler
külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz.
Hikâyeme
bir hayat yazmak istiyorum
Pek
inandırıcı olmayan
Ruhuma
ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler
Hikâyeme
bir ölüm yazmak istiyorum
Beni
masalların ortasında bırakıp giden ruhuma”