![]() |
Dergah Yayınları
413 sayfa
|
Öyle bir kitap düşünün ki satırlarından naiflik aksın. Bu
inceliğe, felsefeye, betimlemelere rağmen içindeki tek eksiklik, kitabın
başlığı ‘huzur’ olsun.
Uzun zamandır Türk edebiyatından bir şeyler okumuyordum. Neden
bu kadar ara vermişim bilmiyorum. Aslında yerli yazarlarımızı okumak benim için
büyük keyiftir. Türkçeyi kullanma şekilleri, dili kalıbından çıkarıp eğip bükebilmeleri çok
hoşuma gider. Çeviri eserlerde dilin bu yoğunluğunu hissedemiyorum.
Huzur’u tiyatrosuna gitmek için okumaya başlamıştım. Tabii
tiyatroya kadar bitiremedim çünkü Huzur, sindirilerek okunması gereken bir
kitap. Yazarın daha önce Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eserini okuduğum için
tarzını biliyordum.
Huzur, bir aşk hikayesi anlattığı kadar alttan verilen
tedirginlik duygusuyla İstanbul’u, eski Türk müziğini ve hatta Batı müziğini -mesela
Debussy-, felsefeyi, savaşı da anlatmakta.
Kitap genelde karakterlerin iç dünyaları üzerinden ilerliyor.
Yeni savaştan çıkmış bir ülkenin, Doğu Batı arasında gidip gelen, varlıklarını
bulmaya çalışan insanlarını okuyoruz.
İhsan ve Mümtaz kitabın başından beri sevdiğim karakterlerdi.
Suat’ı oyunu izlememle birlikte benimsedim ve tepkilerini anladım…
Ayrıca kitapta eksik olan bölüm, yani Suat’ın mektubu Türk
Edebiyatı Dergisi’nin Şubat 2017 ve Mart 2017 sayılarında yayımlanmış. Mektuba
şuradan ulaşabilirsiniz: Tık
Severek okuduğum roman hakkındaki düşüncelerimden sonra gelelim
benim durum raporuma. Kitap okuma hızımın dibe vurması ve böylece blogumda da
pek aktif olamamamın nedeni sınavların gelip çatması… 25 Aralık’ta başlayıp,
bir ay sürüyorlar. Bu da demek oluyor ki Salıncak’ın çok çalışması gerek. –korku
filmi efekti verelim-.
Ders kitaplarının yanında okuduğum kitapları da bırakayım buraya
#currentlyreading olarak: Homo Deus – Yuval Noah Harari, Fantastik Canavarlar –resimli
versiyonu, harika!-, Amerika – Franz Kafka. Araya başka kitap almazsam, gelecek
postlarım bunlar hakkında olacak. 💫
“Fakat bizim memlekette aranan kaybolur. Şark
oturup beklemenin yerdir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.”
“İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus
bir hayatı da olur.”
“Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda
taşırız. Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç
olur.”
“Mesele, okuduklarımızın bizi bir yere
götürememesinde. Kendimizi okuduğumuz zaman hayatın haşiyesinde dolaştığımızı
biliyoruz. Garplı, bizi, ancak dünya vatandaşı olduğumuzu hatırladığımız zaman
tatmin ediyor. Hülasa, çoğumuz seyahat eder gibi, benliğimizden kaçar gibi
okuyoruz. Mesela burada. Halbuki kendimize mahsus yeni bir hayat şekli yaratmak
devrindeyiz.”
“Asıl büyüklük, ölüm şuuruna rağmen gösterdiğimiz
cesarette.”
“Debussy’yi Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi
yaşamak, bu bizim talihimizdi.”
“Çünkü tanrılık yanı başınızda bir aktör elbisesi
gibi asılıdır, derhal giyinmek öyle kolay ki… Bir kere insan tanrılaşmaya
alışmasın.”
“Bir zihinde yaşayanlar daima güzeldirler.”