konu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
konu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2017 Cumartesi

108) HUZUR - AHMET HAMDİ TANPINAR

türk klasikleri

Dergah Yayınları
413 sayfa

Öyle bir kitap düşünün ki satırlarından naiflik aksın. Bu inceliğe, felsefeye, betimlemelere rağmen içindeki tek eksiklik, kitabın başlığı ‘huzur’ olsun.

Uzun zamandır Türk edebiyatından bir şeyler okumuyordum. Neden bu kadar ara vermişim bilmiyorum. Aslında yerli yazarlarımızı okumak benim için büyük keyiftir. Türkçeyi kullanma şekilleri, dili kalıbından çıkarıp eğip bükebilmeleri çok hoşuma gider. Çeviri eserlerde dilin bu yoğunluğunu hissedemiyorum.

Huzur’u tiyatrosuna gitmek için okumaya başlamıştım. Tabii tiyatroya kadar bitiremedim çünkü Huzur, sindirilerek okunması gereken bir kitap. Yazarın daha önce Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eserini okuduğum için tarzını biliyordum.

Huzur, bir aşk hikayesi anlattığı kadar alttan verilen tedirginlik duygusuyla İstanbul’u, eski Türk müziğini ve hatta Batı müziğini -mesela Debussy-, felsefeyi, savaşı da anlatmakta.

Kitap genelde karakterlerin iç dünyaları üzerinden ilerliyor. Yeni savaştan çıkmış bir ülkenin, Doğu Batı arasında gidip gelen, varlıklarını bulmaya çalışan insanlarını okuyoruz.

İhsan ve Mümtaz kitabın başından beri sevdiğim karakterlerdi. Suat’ı oyunu izlememle birlikte benimsedim ve tepkilerini anladım…

Ayrıca kitapta eksik olan bölüm, yani Suat’ın mektubu Türk Edebiyatı Dergisi’nin Şubat 2017 ve Mart 2017 sayılarında yayımlanmış. Mektuba şuradan ulaşabilirsiniz: Tık



Severek okuduğum roman hakkındaki düşüncelerimden sonra gelelim benim durum raporuma. Kitap okuma hızımın dibe vurması ve böylece blogumda da pek aktif olamamamın nedeni sınavların gelip çatması… 25 Aralık’ta başlayıp, bir ay sürüyorlar. Bu da demek oluyor ki Salıncak’ın çok çalışması gerek. –korku filmi efekti verelim-.

Ders kitaplarının yanında okuduğum kitapları da bırakayım buraya #currentlyreading olarak: Homo Deus – Yuval Noah Harari, Fantastik Canavarlar –resimli versiyonu, harika!-, Amerika – Franz Kafka. Araya başka kitap almazsam, gelecek postlarım bunlar hakkında olacak. 💫

“Fakat bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yerdir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.”

“İnsanın sevdiği bir ev olunca, kendisine mahsus bir hayatı da olur.”

“Biz düşüncelerimizi çok defa omuzlarımızda taşırız. Onun için onları kımıldatmamız bu düşüncenin ağırlığı nispetinde güç olur.”

“Mesele, okuduklarımızın bizi bir yere götürememesinde. Kendimizi okuduğumuz zaman hayatın haşiyesinde dolaştığımızı biliyoruz. Garplı, bizi, ancak dünya vatandaşı olduğumuzu hatırladığımız zaman tatmin ediyor. Hülasa, çoğumuz seyahat eder gibi, benliğimizden kaçar gibi okuyoruz. Mesela burada. Halbuki kendimize mahsus yeni bir hayat şekli yaratmak devrindeyiz.”

“Asıl büyüklük, ölüm şuuruna rağmen gösterdiğimiz cesarette.”

“Debussy’yi Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi yaşamak, bu bizim talihimizdi.”

“Çünkü tanrılık yanı başınızda bir aktör elbisesi gibi asılıdır, derhal giyinmek öyle kolay ki… Bir kere insan tanrılaşmaya alışmasın.”


“Bir zihinde yaşayanlar daima güzeldirler.”


7 Kasım 2017 Salı

101) OTHELLO - WILLIAM SHAKESPEARE


Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Çeviri: Özdemir Nutku
157 sayfa


Othello, Shakespeare okumak istediğim zamanlar için sakladığım, elimdeki son Shakespeare kitabıydı. Böylece yeni Shakespeare oyunları alabilirim. :D

Eğer Hasan Ali Yücel serisinden okuyacaksanız, önsözü sonsöz olarak okumanızı tavsiye ederim.

Othello, Hamlet’ten sonra yazılan ve onun izlerini taşıyan bir tragedya. Kıskançlığı ve ırkçılığı anlattığı kadar, dürüstlüğü, güvenmeyi ve saflığı da konu alan bir hikayesi var.

Sonuç olarak favori Shakespeare kitabım olamasa da, güzeldi.

Not: Vizelerimin bu cumartesi başlayacağını ve bu durumdan duyduğum derin hüznü sizinle paylaşmak istedim. Bloguma çok vakit ayıramazsam bilin ki vizelerin suçudur. 👀




“Çaresi olmayan hastalıkta acılar sona erer,
İyileşme umuduyla duyulan acı beterini görüp diner.”

“Asıl yaşamak ahmaklıktır, yaşamak işkenceyse,
Kurtuluş ölümdeyse, ölümdür bunun töresi de.”

“Başlangıcı birden bire olanın sonu da çabuk gelir.”

“Herkese ibret olsun diye en iyiler,
Feda edilirmiş savaşta.”


“Kim egemen olabilir ki yazgısına?”


20 Temmuz 2017 Perşembe

63) YENİ ATLANTİS - FRANCIS BACON

alfa felsefe

Alfa Kitap
Çeviri: Çiğdem Dürüşken
109 sayfa



Kitap Eylemi’yle ütopyalar hakkında konuşurken, Yeni Atlantis’i okumadığımı fark ettik. Bu eksiği tamamlamak uğruna hemen ondan kitabı aldım.

Yeni Atlantis ‘İngiliz devlet adamı ve filozofu’ Bacon’ın ünlü ütopyası. Önce İngilizce yazıp, ardından Latince’nin daha kıymetli olduğuna karar verip eklemelerle Latince’ye çevirmiş. Sekreteri ve editörü Dr. Rawley, Bacon’ın ölümünden sonra kitabı yayınlatmış. Ayrıca Dr. Rawley eserin tamamlanmadığını söylemiş.

Francis Bacon, bilimsel keşif merkezi kurmak amacıyla ideal bir devlet yaratmıştır. Ama benim okuduğum kadarıyla, bilimden çok dinin baskın olduğu bir devlet olmuş.

Halkın, bozulmamaları için adadan dışarıya çıkmaları yasak, belli koşullar altında Solomon Evi’nden belli seçilmişler dış dünyaya gidiyor ve neler olup bittiğini öğreniyorlar. Sanırım bana kuralları çok kısıtlayıcı geldi. Kadınlara karşı tutumu da –şenlikte duvar kenarında oturmaları- hoşlanmadığım noktalarındandı.

Tabii ben bunları diyorum ama yazıldığı çağa göre başarılı bir eser. Üsttekiler kitabı okurken aklımdan geçenlerdi.

Yeni Atlantis rahat ve hızlı okunan bir ütopya oldu benim için, son 20 sayfası hariç.

Önsözden bir alıntı:
“[Z]aten utopialar hiçbir zaman tamamlanmamış eserlerdir. Tamamlansa utopialarını yitirirler.”




28 Şubat 2017 Salı

15) ÖLÜM EZGİSİ - SIMON WOOD


Arunas Yayıncılık
Çeviri: Neslihan Pezek
422 sayfa


Son zamanlarda fazla romantik kitap okuduğuma karar verip, elime Ölüm Ezgisi’ni aldım. Marketlerde indirimde görüp edindiğim kitaplardan kendisi.

Arka kapağında, kitabın türü ‘gerilim’ olarak belirtilmiş.

Ben ki, tırsak bir insanım. Gerilim – korku türünde hemen hayal gücüm coşar ama yine de okumaktan ve izlemekten vazgeçmem.

Kişiliğime rağmen Ölüm Ezgisi beni hiç germedi. Devamında ne olacak diye merak etmedim çünkü konu barizdi.

Kitabın ortasından sonuna kadar kendime bu soruyu sordum: “Daha ne kadar aynı hatayı tekrarlayabilirler?”

Sanıyorum ki zeki karakterleri okumayı daha çok seviyorum. Hayden bu gruba giremedi.

Konusuna tek cümleyle değinecek olursam, Hayden eski arkadaşı Shane’in yardımıyla MTM isimli kurumda iş buluyor ve kendisini belaya bulaştırmış oluyor.

Kitap üçüncü sınıf korku filmi gibi ama korkutmayanından 😄

Sonuç olarak, Ölüm Ezgisi beni memnun etmedi.

“İntiharı kabullenmek zordur. Geride kalanlara yapılan bir ihanettir çünkü intihar.”


“Savaşmanın yarısı, düşmanı korkutmaktan ibarettir.”


14 Şubat 2017 Salı

Dizi: Sherlock ve The Sherlock Holmes Museum



2010 - ...
İngiltere
Suç, gizem, dram


Bloga izlediğim diziler hakkında hiç yazmamıştım. Bugün Sherlock’un son bölümünü izledikten sonra düşüntüm taşındım ve unutmamak için yazmaya karar verdim.

Neyi unutmamak derseniz, dizi hakkındaki düşüncelerimi derim.

Bildiğimiz gibi Sherlock Holmes Arthur Conan Doyle tarafından yaratılan romanları ve hikayeleri olan bir dedektif. Zaman içinde birçok dizisi ve filmi çekildi. Bunlardan benim en sevdiğim 2010’da başlamış olan Sherlock isimli günümüze uyarlanan dizidir. 





Sherlock’un bölümleri 90 dakika (1 saat 28 dakika) sürüyor lakin dizi, sevenlerini yeni bölüm için aylarca, yıllarca bekletiyor.

Diziyi çıktığı zaman izlemeye başlamıştım, o günden beri Sherlock ve Benedict Cumberbatch benim için özdeşleşti. Filmleri de seyrettim ama Robert Downey Jr.’ı Sherlock olarak göremedim.


Günümüzde geçen dizide, Sherlock yine zeki, yine suç çözüyor ama bilgisayar, telefon kullanıyor. Hatta çok sevgili John Watson’da blog yazıyor. Karşılarına zorlu olaylar çıkıyor, Moriarty geliyor, zihin yakıcı problemlerle uğraşıyorlar. 

Martı Yayınları

Sherlock’un uzun aralarından birinde Tüyap’tan aldığım Sherlock Holmes Tüm Hikayeleri’ne başladım. Kitapların sırasını araştırmadan okuduğum için mi bilmiyorum ama bana basit geldiler. Sherlock olayları kazara çözüyor gibiydi. Dizideki zekasını hikayelerde göremedim, hatta art arda okuduğum için bunaldım. Kitabı bitirdiğimde Sherlock’u eskisi gibi sevmiyordum ve dizinin yeni bölümlerini bile izlemedim.



Derken zaman geçti ve bu yaz Londra’dayken arkadaşım Sherlock Holmes müzesine gidelim dedi. Elimizde haritalar Buckhingham Sarayı’ndan Baker Street’e yürüdük. Kendimi çok istekli hissetmesem de –malum Sherlock’tan soğumuşum ya- oraya kadar gitmişken görelim düşüncesi var. 


Baker Street’e ulaştığımızda müzenin önünde uzun bir kuyruk vardı. Ben “Beklemesek mi, tüm gün geçecek” falan diyorum. İyi ki arkadaşım ısrar etmiş ve girmişiz. Buradan ona kalpler. 💕





 Bilet 15 pounddu. 221B Baker Street / Sherlock Holmes Museum toplamda 3 kattan oluşuyor. Sherlock ve John’un oturdukları salon, hikayelerin canlandırıldığı odalar vs.




Hediyelik eşya almak isteyenler için ise mağaza var. Ben ayraç almıştım. O gün sadece Buckhingham Sarayı’nı ve Sherlock Holmes Museum’u görebilmiştik. 


4. sezonun başlamasıyla Sherlock yine dikkatleri üzerine çekti. Dizinin bitmesi söz konusuydu. Sanırım benim final haftamdı. Ben de tatilde Sherlock’u baştan izlemeye karar verdim.

İlk bölümde jeneriğini duyduğum anda çok özlediğimi fark ettim. Tatilde hedeflerimden sadece birini gerçekleştirebildim: Sherlock’u bitirdim. Ana karakterlerimizin yanında Molly Hooper, Irene Adler hatta çok sevmesem de Mary Watson unutulmaz kişiliklerdi.



4. sezon 3. bölüm “The Final Problem” dizinin sonu olabilir. Eğer devam etmezse, beni tatmin eden bir final oldu.

Uzun lafın kısası yine Sherlock kitabı okuyup sevmezsem, dönüp bu yazımı okuyacağım. Dizideki Sherlock’u, özellikle John’u seviyorsun Salıncak, bunu unutma! The game is on!