Dinozorları çok sevdiğimi biliyor muydunuz? Aslında genel olarak
bütün hayvanları seviyorum –böcekler hariç-, bu sevgiye nesli tükenenler de
dahil. Eğer yaşasalardı beni tek lokmada yutacak olmaları sadece önemsiz küçük
bir ayrıntı.
Tiranozor Kanyonu’nu indirimde gördüm ve dikkatimi çekti. Macera
– bilimkurgu okumanın bana iyi geleceğini düşündüm.
Kitap bana biraz Dan Brown havası verdi. O macera, koşuşturma,
kayıp bir şeyi arama, federal ajanlar, gizli bilgiler… Arka kapakta Stephen
King’in korku ögelerinden de bahsetmiş ama kitap korkunç değildi. Belki bir
tutam gerilim…
Tiranozor Kanyonu akıcıydı, böylece beklentimi karşıladı. Sonunu
biraz zayıf buldum, bunun dışında keyifle okudum.
Bildiğiniz gibi, Sherlock Holmes’un tüm hikayelerini –Martı Yayınları-
okumuştum ancak bu hikayeler Kızıl Soruşturma’yı içermiyordu.
Kızıl Soruşturma ise Sherlock ve Watson’ın tanışmasını konu alan
uzun hikaye oluyor -ya da roman diye adlandırabiliriz sanırım-.
D&R’da indirimli kitaplar içinde görünce, almadan edemedim.
Kokulu olması dikkatimi çekmişti ama okurken bu durumdan hoşlanmadım, kokusu
beni rahatsız etti.
Sherlock’un dizisini çok sevmeme rağmen, hikayeleri benim için
tatmin edici olmuyor. Gizemli Suçların Peşinde de düşüncemi değiştiremedi.
Kitap beş hikayeden oluşmakta: Kızıl Soruşturma, Benekli
Kurdele, Zümrüt Taç, Sherlock Holmes Tehlikede, Mühendisin Başparmağı.
Kızıl Soruşturma dışında kalanları zaten okumuştum.
Kitabın 416 sayfa olduğuna da bakmayın, her bölüm bitişinde 2,5
- 3 sayfalık boşluk var ve puntoları acayip büyük.
Eğer ilk kez Sherlock okuyacaksanız Kızıl Soruşturma/Dosya/Takip’le
başlayabilirsiniz ama bana kalırsa dizisini izleyin yeterli. :D
“Hayal gücünü kamçılayanın ne olduğu
esrarengizdir; hayal gücünün olmadığı yerde korku da yoktur.”
“Büyük bir zeka için, hiçbir şey küçük değildir.”
“Şiddet, caniye geri döner ve entrikacı her zaman
başkası için kazdığı kuyuya düşer.”
“Şahsi sıkıntılar her insanın kaderinde vardır ama
bazen hepsi bir arada geliyor. Ve insanın karşısına o kadar korkunç şekillerde
çıkıyor ki ruhunun derinliklerinde hissediyorsun bunu.”
OYUNCULAR:Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Julianne Moore,
Elizabeth Banks, Woody Harrelson
Açlık Oyunları serimizi de Alaycı Kuş 2’yle
bitirmiş oluyoruz.
Filmi 22 Kasım’da izlemiştim. Yorumunu yapmayı
erteleyip durdum. Ne kadar geciktirirsem, filmin olumsuz yanları ortadan
kalkacakmış gibi…
Kitaplarını çok sevdiğim Açlık Oyunları
serisinin, filmlerini de çok sevmek isterdim.
Öncelikle, bence Alaycı Kuş’u ikiye bölmek
hataydı. Alaycı Kuş 1 beni tatmin etmişken, ikisi aynı duyguları uyandıramadı.
Hatta arkadaşım filmde uyukladı. Durağandı. “Savaş oldu, nasıl durağandı?” diye
sorabilirsiniz. Katniss’in isyanda aldığı rol belli zaten, konu mankeni olarak
kullanılıyor. O yüzden filmin geneli yapılan ve bozulan planlarla doluydu.
Genel olarak film dörtlemesini ele alacak
olursak, beni hayal kırıklığına uğrattılar. O kadar bütçeyle çok daha iyi
filmler beklerdim.
Oyuncu seçimi, baştan beri beni rahatsız eden
bir unsur. Ah, Peeta! Kitabın kafamda oluşturduğu Peeta’yla, filmdeki o kadar
farklı ki… Peeta masum olmalı, sakin yüz hatlarına sahip olmalı… Peeta, Peeta
gibi olmalıydı.
Katniss’de düşündüğümden farklı lakin Jennifer
Lawrence o kadar sırıtmamıştı. O'nu Katniss olarak kabul edebilirim.
Kitabın bende oluşturduğu karakter yapısıyla en uyumlu olan Effie’ydi.
Filmler; kitapla bire bir aynı gitti,bu benim
için bir artıydı.
Sonuç olarak favori film serilerim arasına
giremedi. Ama derseniz ki, “Hadi, Açlık Oyunları izleyelim.” İzlerim. Yine de
ne kadar izlersem izleyeyim, kitapları gibi harika olamayacak.
Satrancı pek bilmememe rağmen keyifle okuduğum bir
kitaptı. Son bölümleri daha akıcıydı diyebilirim. Bunun sebebi ilk yarıyı
okurken sürekli ara verip, yeni kitaplara başlamam da olabilir.
Bazen araya Ot'da katmalı
Olayların iki zamana bölünüp Eski Fransa ve günümüzü
anlatması romanın en güzel yanlarından biri. Karakterlerin arasında dönemin
önde gelen isimleri de var. Napolyon, Robespierre, Talleyrand, Rousseau gibi.
Bu kitabın ihtiyacı neydi, biliyor musunuz? Aksiyon,
aksiyon, aksiyon! Olaylar çok kolay çözüldü ve sonu çok basitti. Konunun
ilginçliğiyle bu açıklar kapanmamış, kapanamamış.
Yazarın Türkçeye çevrilmiş tek kitabı Sekiz sanırım.
Diğer kitaplarına da şans verebilirim.