28 Şubat 2017 Salı

15) ÖLÜM EZGİSİ - SIMON WOOD


Arunas Yayıncılık
Çeviri: Neslihan Pezek
422 sayfa


Son zamanlarda fazla romantik kitap okuduğuma karar verip, elime Ölüm Ezgisi’ni aldım. Marketlerde indirimde görüp edindiğim kitaplardan kendisi.

Arka kapağında, kitabın türü ‘gerilim’ olarak belirtilmiş.

Ben ki, tırsak bir insanım. Gerilim – korku türünde hemen hayal gücüm coşar ama yine de okumaktan ve izlemekten vazgeçmem.

Kişiliğime rağmen Ölüm Ezgisi beni hiç germedi. Devamında ne olacak diye merak etmedim çünkü konu barizdi.

Kitabın ortasından sonuna kadar kendime bu soruyu sordum: “Daha ne kadar aynı hatayı tekrarlayabilirler?”

Sanıyorum ki zeki karakterleri okumayı daha çok seviyorum. Hayden bu gruba giremedi.

Konusuna tek cümleyle değinecek olursam, Hayden eski arkadaşı Shane’in yardımıyla MTM isimli kurumda iş buluyor ve kendisini belaya bulaştırmış oluyor.

Kitap üçüncü sınıf korku filmi gibi ama korkutmayanından 😄

Sonuç olarak, Ölüm Ezgisi beni memnun etmedi.

“İntiharı kabullenmek zordur. Geride kalanlara yapılan bir ihanettir çünkü intihar.”


“Savaşmanın yarısı, düşmanı korkutmaktan ibarettir.”


26 Şubat 2017 Pazar

Mim: Uyarlamaca ve Aklımda Deli Sorular

Sevgili blogcanlarım beni mimlemişler. Yorum Atölyesi’nin sahipleri Sümeyye ve Esma yeni mim tasarlamışlar: Uyarlamaca. Kağıttan Dünyam ve Devrik Cümleler’in yazarları da beni Aklımda Deli Sorular’a mimlemişler. Hepinize çok teşekkürler. 💕

Ben de iki mimi beraber cevaplamaya karar verdim. O zaman başlayalım! :D



Uyarlamaca

1)Uyarlama dizi/film seyretmeyi sever misiniz? Ne sıklıkta uyarlama dizi film seyredersiniz?

Uyarlamaları izlemeyi severim ama genelde sonuçtan pek memnun kalmam. Önce kitabı okuyup, sonra filmi/diziyi izlemek tercihimdir ama bazen filmlerin de bana kazandırdıkları kitaplar olabiliyor. İzleme sıklığım ise, uyarlaması olan kitap okuma sıklığıma bağlı. :D

2)Şu zamana kadar en sevdiğiniz veya başarılı bulduğunuz uyarlama film hangisiydi? Cevabı neye göre verdiniz?

En sevdiğim uyarlama tabii ki de Harry Potter. Bazı karakterler –Ginny gibi- hayalimdeki tiplemeye uymasa bile, kitapların beyaz perdeye ustaca aktarıldığını düşünüyorum. Seride hissettiğim Harry – Ron – Hermione üçlüsündeki uyumu filmlerde de hissettim. Ne güzel dostlukları vardı değil mi?



3)Şu zamana kadar en sevmediğiniz veya başarısız bulduğunuz, uyarlamayı yapanlara "neden yaptınız bunu neden?" diye sorduracak uyarlama film hangisiydi? Neden böyle düşünüyorsunuz?

Hoşlanmadığım başka uyarlamalar da vardır ama soruyu okuduğumda aklıma Açlık Oyunları ve Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları geldi.

Açlık Oyunları’nda oyuncuları sevememiştim, hiçbiri düşündüğüm gibi değildi. Kitaplarını –son kitabı hariç- bayılarak okumuştum. Böyle bir seriye daha kaliteli filmler gerekirdi.

Bayan Peregrine’e gelirsek, filmde karakterlerin yeteneklerinin değiştirilmesi beni rahatsız etmişti. Kitaba da bağlı kalmamışlardı. Uyarlama olmasaydı, süper bir filmdi derdim ama üzgünüm.

4)Şu zamana kadar en sevdiğiniz veya başarılı bulduğunuz dizi uyarlaması hangisiydi? Neden?

Pride and Prejudice / Aşk ve Gurur’un 1995 yapımı dizisi diyebilirim. Kitapla bire bir gibiydi ve Mr. Darcy yine gönülleri fethetti. :D

Ayrıca Çalıkuşu’nun 1986 yılında çekilmiş dizisini de severim. Kitaba sadık kalarak yapılan başarılı bir uyarlama olmuş.

Sherlock, Legend of the Seeker gibi dizileri de cevabıma ekleyebilirim. Son olarak masallara alternatif yol sunan Once Upon a Time’ı da çok seviyorum.



5)Şu zamana kadar en sevmediğiniz veya başarısız bulduğunuz uyarlama diziyi nedenleri ile birlikte söyler misiniz? 

The Vampire Diaries ve GoT bu gruba girebilir. Oyunculardan gereken elektriği alamadım, okurken hayalini kurduğum karakterlerden çok farklılar.

6)Diziye veya filme uyarlansa çok güzel olurdu, kesin izlerdim, uyarlanmasını isterdim dediğiniz bir kitap var mı?

Monte Cristo Kontu’nu okurken dizisi çekilse süper olur diye düşünmüştüm. Kaliteli bir yapım olursa, kitaba da bağlı kalınırsa zevkle izlerim.



Aklımda Deli Sorular

1)Almaktan vazgeçemediğin bir şey var mı?

Zor bir soru :D En çok aldığım şey kitap, vazgeçmek istemem ama gün gelirse durumlar değişirse kütüphaneden de kitap okuyarak devam edebilirim. Bu yüzden bayat bir espri olsa da nefes demek istiyorum. :D

2)Büyük, kocaman bir acı hissettin mi?

Sanırım hayır, umarım hissetmem. :D Ama şu an boğazım ağrıyor, büyükçe miktar gribim acı grubuna girebilir bence. :D

3)Altın günlerine dair korkunç bir anın var mı?

Benim korkunç anım çocuk bakmak.

Buradan gün katılımcılarına duyuru yapmak istiyorum. Lütfen, çocuğunuzu torununuzu torbanızı güne getirmeyin. Getiriyorsanız da sorumluluğunu alın. Sizin yüzünüzden “sevimli, asla yaramazlık yapmaz” çocuklardan çok çektim. Ufaklıklarla uğraşmayı sevsem, ilkokul öğretmenliği yazardım ama gördüğünüz üzere yazmadım. Tekrar belirtiyorum, sürekli mızmızlanan, ağlayan, şımarık torunlarınızı benden uzak tutun. :D



4)Özel bir yeteneğin olsa ne olmasını isterdin?

Şu an süper iyileşme gücü istiyorum. Siz de fazlalık var mı? :D

5)"Etraf ne der" diye düşünmeden hareket edebilir misin?

Duruma göre değişiyor. Ama genel olarak yaşadığım sosyal çevre ve kültürümüz insanı düşünmeye itiyor.

6)Hangi mevsimi seversin?

Her mevsimden şikayet etme yeteğine sahibim ama yazın şikayet edecek daha çok şey buluyorum. :D Kışın kar gibi mükemmel bir misafir dünyayı ziyafet ettiğinden kış diyeceğim galiba. :D



7)Blog yazmak sana ne kattı?

Daha düzenli kitap okuyorum ve eski okuduklarım hakkında ne düşündüğümü kolaylıkla bloguma bakarak hatırlayabiliyorum. Ayrıca çok sevdiğim blogcanlarla tanıştım.

8)En sevdiğin dizi, film, animasyon ve kitap hangileri?

Böyle sorulara cevap verirken çok zorlanıyorum. Bu yüzden son bir ayda izlediklerime ve okuduklarıma göre cevaplayacağım.

Dizi: Sherlock
Film: Cehennem / Inferno
Animasyon: Ters Yüz / Inside Out
Kitap: Monte Cristo Kontu

9)Düşlediğin hayatı yaşayabildin mi?

Hayır ama belki de düşlediğim hayatı yaşasam, yine başka bir hayat düşlerdim. Bunun sonu yok. :D

10)Gece yarısı uyanıp sevdiğiniz birinin nefesini dinlediniz mi?

Hayır, gece uyanırsam ‘hemen tekrar uyumam lazım’ düşüncesiyle gözlerimi kaparım.



Sonuna kadar okuyabildiniz mi bilmiyorum :D

Aklımda Deli Sorular mimini yapmayan var mı emin değilim, henüz yapmadıysanız mimlendiniz. Uyarlamaca’nın şanslı kişileri ise Devrik Cümleler, Kağıttan DünyamKitap EylemiMinerva’dan Notlar, Kore Fenomeni. Mimi diğer cevaplamayanlar da mesajı aldılar sanırım. :D


25 Şubat 2017 Cumartesi

14) SUNSET CLOUD - ANNE HAMPSON


Alpha Books / Oxford University Press
78 sayfa


Bu kitabı sanıyorum ki dayım sahaflar festivalinden bana almış. Teşekkürler dayı. 😇

İnce bir kitaba ihtiyacım vardı ve kitaplıktan bana göz kırptı.

Sunset Cloud’un türünden emin değilim ama bana beyaz dizi gibi geldi.

Spoiler içermeden konuya değinecek olursam, Shelley adında, üvey babasının borçları yüzünden zorla evlendirilmek istenen bir kızımız var. Shelley karar vermeden önce en yakın arkadaşı Emma’yla tatile çıkıyor. At gezisi yaparlarken, Shelley atıyla ilgili problem yaşıyor ve gece gizemli görünen bir eve sığınıyor. Böylece olaylar başlıyor.

İngiliz kırsalında geçen bu hikayeyi ben sevdim. Intermediate okuyucular için düzenlendiğinden, çok rahat okudum. –Muhtemelen bu düzenlenme esnasında kitap kısaltılmış, kafamdaki birkaç küçük soru işaretini buna bağlıyorum-


Kolay okunan, ince İngilizce kitap arıyorsanız, Sunset Cloud iyi bir tercih olabilir. 

📖


21 Şubat 2017 Salı

13) MASUMİYET ÇAĞI - EDITH WHARTON


Martı Yayınları
Çeviri: Sena Öksüz
426 sayfa

Yazarımız Edith Wharton, Amerikan edebiyatının önemli kadın yazarlarından ve Pulitzer Ödülü’de almış. Kendisinin en ünlü kitabı Masumiyet Çağı’ymış ve şans eseri ben de yazarı okumaya bu kitabıyla başladım.

Masumiyet Çağı’nı, “Kaderlerine Zincirlenen İki Aşığın Hikayesi” alt başlığıyla, Martı’nın Romantik Klasikler Seri’sinden okudum.

Masumiyet Çağı, biraz Austen-vari bir roman ama Jane’in ince esprileri, alayları, umutlu duruşu bu kitapta yok.

Konusu bakımından aşk üçgeni gibi görünse de daha çok 19. yüzyılın New York’unu, sosyal kuralları anlattığını düşünüyorum. O zamanlar da “kadın dediğin kocasının dibinden ayrılmayacak, boşanmayacak.” düşüncesi hakimmiş.

New York sosyetesinin daha hoşgörülü olmalarını beklerdim ama kuralları sert.

Masumiyet Çağı, yapacakları her hareket sosyete kurallarıyla belirlenmiş insanları anlatıyor bize. O ortamda aşık olmak nasılmış, görüyoruz.

Kitabı sevdim ben. Yazarın diğer eserlerini de okumaya çalışacağım.

“Haz alacağı bir şey üzerine düşünürken aldığı haz, o şey gerçekleşiyorken duyduğu hazdan daha fazlaydı.”

“Lanetlenmiş insanların eğilip bükülmelerini seyretmek meleklerin gözde sporu olabilir, ama onların bile cehennemdeki insanların mutlu olduklarını düşündüklerini sanmıyorum.”

“İşte orada, yan yana ve güvenli bir şekilde odadaydılar. Ama kendi kaderlerine öylesine zincirlenmişlerdi ki dünyanın iki ayrı ucunda gibiydiler.”


18 Şubat 2017 Cumartesi

12) MONTE CRİSTO KONTU - ALEXANDRE DUMAS

ithaki yayınları

İthaki Yayınları
Çeviri: Aysen Altınel
944 sayfa

Uzun süreli okumalarından birini daha bitiren Salıncak’tan herkese merhaba!

Monte Cristo Kontu’nu Bilge’yle birlikte Tüyap’tan %50 indirimle almıştık. Fuardan ayrılmadan önce beraber okumak üzere sözleşmiştik.

Karlı bir havada kitabımıza başladık.

İlkokuldayken Fransız yazarımız Alexandre Dumas’tan Üç Silahşörler ile Monte Cristo Kontu’nun kısaltılmışını okumuştum. Bu nedenle ilk 100-150 sayfayı hatırladım.

Kitabı okurken duygularım değişkendi: bazen kitaba bayıldım, bazen sıkıldım, bitiremeyeceğimi sandım, keşke hiç bitmese dedim. Sonuç olarak Monte Cristo Kontu’nu iyi ki okudum ve yazarın kurgusuna hayran kaldım!



Edmond Dantes’i o kadar sevdim ki, son 200-150 sayfada kitap bitince hayatımda bir boşluk oluşacağını hissettim. O, hiçlikten de çıkılsa yolumuzu inşa etmenin kendi ellerimizde olduğunu gösterdi.

Monte Cristo Kontu, arka planında tarihi olayları da barındıran bir kitap. Napolyon’un tahttan indirilip, sürgüne yollandığı yıllarda başlayan hikaye, dönemin Fransa’sına da ışık tutuyor.

Klasik kitapları sevmemin en önemli nedenlerinden biri de bu, tarihi olaylarla öğretiyorlar. Ders kitaplarından öğrenilen tarih, ezberleniyor ve zamanla yok oluyor.

Okurken karakterlerin soy ağacını çıkardım, size de tavsiye ederim çünkü bir yerden sonra isimler, ilişkiler birbirine girebiliyor.

ithaki


Peki, sevdiğin halde nasıl hiç bitmeyecekmiş gibi geldi derseniz, basımından kaynaklandığını söyleyebilirim. Öncelikle kitap çok kalın ve taşıması oldukça zor. Sadece evde okunabilir, bu yüzden yarıyıl tatili işime geldi. İki cilt halinde basılsa, okuyucuya kolaylık olurdu.

Kitabın puntosu, normal kitaplara göre çok küçük. Uzun uzun, keyifle okuyamadım çünkü 50 sayfadan sonra gözlerim ağrımaya başlıyordu.

Akıcılığa ket vuran diğer nedenlerden biri de dipnotların arkaya yazılmış olması. Kitapta Fransızca, Yunanca cümleler, deyimler var ve her seferinde anlamına bakmak için arka sayfaya dönüyorsun. O kadar kalın kitapta, insaf edin çok zor oluyordu.

Çeviri genel olarak güzel olsa da, bir an karakterlerin “inşallah, maşallah tütütü” demeye başlayacaklarını sandım. “Haşmetmeap” çevirisi Bilge’yle beni güldürdü.

Dediğim gibi basımdan kaynaklanan olumsuzluklar dışında, Monte Cristo Kontu’nu sevdim.

Bu basımını okuduysanız, siz ne düşündünüz?

Son olarak, kitabı bitirmemin ardından Monte Cristo Kontu’nun 2002 yapımı filmini izledim. Olaylar kitaptan bağımsız ilerledi. Karakterleri, isimleri, yaşananları değiştirmiş, basitleştirmişler. Filmi izlemek yerine, kitabı okumanızı tavsiye ederim.  

ithaki


“Bence insan bu kadar kolayca mutlu olmak için yaratılmadı! Mutluluk, büyülü adalarda kapılarını ejderhaların beklediği saraylar gibidir. Onu elde etmek için savaşmak gerekir…”

“Politikada, sevgili oğlum, benim kadar siz de bilirsiniz ki insanlar yoktur, düşünceler vardır; duygular yoktur, çıkarlar vardır; politikada bir adam öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır, işte hepsi bu.”

“İnsan zekasının içine gizlenmiş bazı gizemli hazineleri açığa çıkarmak için mutsuzluk gerek; barutu patlatmak için basınç gerek.”

“İnsan hiçbir zaman sadece bir insan değildir.”

“Yaşayanların kininden çok ölülerin lanetinden korkarım ben.”

“Çoğu zaman mutluluğun yanından onu görmeden, ona bakmadan geçeriz ya da onu gördüysek ya da ona baktıysak bile onu tanımayız.”

“Üzüntülü bir kapitalist, kuyruklu yıldız gibidir, dünyaya her zaman büyük bir felaket haberi verir.”

“Kadın kutsaldır; sevilen kadın kutsaldır.”

“Ah! İnsanoğlu! (…) tüm hayvanların en bencili, tüm yaratıkların en bencili insan, her zaman dünyanın sadece kendi çevresinde döndüğüne, güneşin sadece kendisi için parladığına, ölümün sadece ona geleceğine inanır; bir tutam otun tepesinden Tanrıyı lanetleyen karınca!”




14 Şubat 2017 Salı

Dizi: Sherlock ve The Sherlock Holmes Museum



2010 - ...
İngiltere
Suç, gizem, dram


Bloga izlediğim diziler hakkında hiç yazmamıştım. Bugün Sherlock’un son bölümünü izledikten sonra düşüntüm taşındım ve unutmamak için yazmaya karar verdim.

Neyi unutmamak derseniz, dizi hakkındaki düşüncelerimi derim.

Bildiğimiz gibi Sherlock Holmes Arthur Conan Doyle tarafından yaratılan romanları ve hikayeleri olan bir dedektif. Zaman içinde birçok dizisi ve filmi çekildi. Bunlardan benim en sevdiğim 2010’da başlamış olan Sherlock isimli günümüze uyarlanan dizidir. 





Sherlock’un bölümleri 90 dakika (1 saat 28 dakika) sürüyor lakin dizi, sevenlerini yeni bölüm için aylarca, yıllarca bekletiyor.

Diziyi çıktığı zaman izlemeye başlamıştım, o günden beri Sherlock ve Benedict Cumberbatch benim için özdeşleşti. Filmleri de seyrettim ama Robert Downey Jr.’ı Sherlock olarak göremedim.


Günümüzde geçen dizide, Sherlock yine zeki, yine suç çözüyor ama bilgisayar, telefon kullanıyor. Hatta çok sevgili John Watson’da blog yazıyor. Karşılarına zorlu olaylar çıkıyor, Moriarty geliyor, zihin yakıcı problemlerle uğraşıyorlar. 

Martı Yayınları

Sherlock’un uzun aralarından birinde Tüyap’tan aldığım Sherlock Holmes Tüm Hikayeleri’ne başladım. Kitapların sırasını araştırmadan okuduğum için mi bilmiyorum ama bana basit geldiler. Sherlock olayları kazara çözüyor gibiydi. Dizideki zekasını hikayelerde göremedim, hatta art arda okuduğum için bunaldım. Kitabı bitirdiğimde Sherlock’u eskisi gibi sevmiyordum ve dizinin yeni bölümlerini bile izlemedim.



Derken zaman geçti ve bu yaz Londra’dayken arkadaşım Sherlock Holmes müzesine gidelim dedi. Elimizde haritalar Buckhingham Sarayı’ndan Baker Street’e yürüdük. Kendimi çok istekli hissetmesem de –malum Sherlock’tan soğumuşum ya- oraya kadar gitmişken görelim düşüncesi var. 


Baker Street’e ulaştığımızda müzenin önünde uzun bir kuyruk vardı. Ben “Beklemesek mi, tüm gün geçecek” falan diyorum. İyi ki arkadaşım ısrar etmiş ve girmişiz. Buradan ona kalpler. 💕





 Bilet 15 pounddu. 221B Baker Street / Sherlock Holmes Museum toplamda 3 kattan oluşuyor. Sherlock ve John’un oturdukları salon, hikayelerin canlandırıldığı odalar vs.




Hediyelik eşya almak isteyenler için ise mağaza var. Ben ayraç almıştım. O gün sadece Buckhingham Sarayı’nı ve Sherlock Holmes Museum’u görebilmiştik. 


4. sezonun başlamasıyla Sherlock yine dikkatleri üzerine çekti. Dizinin bitmesi söz konusuydu. Sanırım benim final haftamdı. Ben de tatilde Sherlock’u baştan izlemeye karar verdim.

İlk bölümde jeneriğini duyduğum anda çok özlediğimi fark ettim. Tatilde hedeflerimden sadece birini gerçekleştirebildim: Sherlock’u bitirdim. Ana karakterlerimizin yanında Molly Hooper, Irene Adler hatta çok sevmesem de Mary Watson unutulmaz kişiliklerdi.



4. sezon 3. bölüm “The Final Problem” dizinin sonu olabilir. Eğer devam etmezse, beni tatmin eden bir final oldu.

Uzun lafın kısası yine Sherlock kitabı okuyup sevmezsem, dönüp bu yazımı okuyacağım. Dizideki Sherlock’u, özellikle John’u seviyorsun Salıncak, bunu unutma! The game is on!


12 Şubat 2017 Pazar

11) BİR NOEL ŞARKISI - CHARLES DICKENS

ithaki, a christmas carol, kağıt salıncak

İthaki Yayınları
Çeviri: Başak Bekişli
147 sayfa


Bir Noel Şarkısı, orijinal adıyla A Christmas Carol, önce izleyip sonra okuduğum eserlerin içinde yerini aldı.

Yıllar önce, soğuk yılbaşı haftasında 2009 yapım animasyonunu izlemiştim. O gün film bitince, kitabını araştırmıştım ancak Can Yayınları basımını çok çocuksu bulmuştum. –Zaten Can Çocuk başlığı altında çıkmış-

Gelelim 2017’ye… Geçenlerde kitap alışverişi yaparken Bir Noel Şarkısı’nı İthaki Yayınları’nın da bastığını gördüm. Ciltli olmasıyla da gönlümü aldı ve siparişi verdim.

Kitabı okumak için bu kadar yıl beklememe rağmen, doğru tercihi yaptığımı düşünüyorum. Çevirisiyle, Arthur Rackham tarafından yapılan illüstrasyonlarıyla, cildiyle, kapağıyla çok beğendiğim bir basım oldu.

ithaki


Charles Dickens hikayeye başlamadan diyor ki:
“Kitap, evlerine keyifle musallat olsun ve kimse elinden düşürmek istemesin.”

Ben de bu dileğe katılıyorum. Bir Noel Şarkısı 1800’lerde yaşayan aksi, yaşlı Scrooge’u anlatsa da, günümüze uyarlamak oldukça kolay, çünkü modern dünya bizi git gide Scrooge’a benzetmekte… Ayrıca bizi kendimize getirecek hayaletler de yok.

Bir Noel Hikayesi’de hem çocuklara hem yetişkinlere hitap eden kitaplardan biri. Ben çok sevdim.

Keyifli okumalar… 🌲

ithaki


“… her gelişinde Noel’in yılın güzel bir vakti olduğunu düşünmüşümdür. İyilik yapma, affetme, hayır işi yapma, hoşça vakit geçirme zamanıdır bu. Upuzun bir yıl içinde, kadınlar ve erkeklerin bastırılmış kalplerini özgür bırakmakta anlaştığı; kendilerinden alt seviyedekileri bir yolda giden bambaşka yaratıklar gibi değil, mezara gittikleri bu yolda kendilerine denk yoldaşları gibi gördüğü tek zaman bu, bildiğim kadarıyla.”

“… zor bir durumda ne yapılması gerektiğini bilen ve ayrıca o durumda şüphesiz öyle yapmış olacak kişi hep o durumda olmayan kişidir.”


“Hastalık ve kederin başkasına sirayet etme ihtimali varken, dünya üzerinde kahkaha ve güler yüzlülük kadar karşı konulmaz derecede bulaşıcı olan bir şey bulunmayışı adil, tarafsız ve asil bir dengedir.”


10 Şubat 2017 Cuma

10) MARTI JONATHAN LIVINGSTON - RICHARD BACH


Epsilon Yayıncılık
Çeviri: Kader Ay, Aslı Tümerkan
147 sayfa


Martı Jonathan Livingston uzun zamandır aklımda olan ama yeni okuyabildiğim kitaplardan biri.  Adından da anlaşabileceği gibi bir martının hayatını anlatıyor. İsmi Jonathan olan martımız, sıradan bir martı değil.

Çocuk kitabı gibi görünse de, büyüklerin de okuması gereken kitaplardan. Küçük Prens gibi…

Konusu itibariyle bir martıyı anlatsa da, aslında alegorik bir eser. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla tarzında…

Kitap hayatımızda uygulamamız gereken mesajlar da veriyor. Örneğin her zaman topluma uyum sağlamanın doğru olmadığı gibi… Bazen doğru bildiğimiz, öğrenmek istediğimiz şeyler için engelleri atlamamız gerektiği… Koyun psikolojisini aşmayı ve ipleri elimize almayı vb…

Dediğim gibi her yaşa hitap eden bir hikaye Martı. Yine de çocukken okumuş olmak isterdim.

martı anıları

Anıma konu olan martı


Alegoriyi bir yana bırakırsak, martıyla ilgili küçük bir anımı anlatayım size arkadaşlar. Martılar benim gözümde vapurların peşinden uçan, simit yiyen, İstanbul’la ilgili efsanelere konu olan canlılardı. Bir de fotoğraflarda çok güzel çıkıyorlardı.

Bir gün Bilge’yle Beşiktaş sahilde oralet içiyoruz. Sanırım her zaman olduğu gibi Ada’ya gitme planı yapıyorduk. Denizin kenarında da bir martı, kendi kendine takılıyor. Bir süre sonra denize bakmak için kafamızı çevirdiğimizde ne görelim? Canlı bir yengeç ve onu yemeye çalışan bizim martı! Canlı canlı, kıtır kıtır gözlerimizin önünde yedi yengeci. O gün benim için martının şiirselliği bitmişti.

Ta ki Martı Jonathan’la tanışana dek!

Belki martılar da bizim hakkımızda aynısını düşünüyorlardır. Her şeyi yiyen, hayvanlara zarar veren, doğayı kirleten insanoğlu… Umarım onlar da İnsan Jonathan Livingston’larla tanışabilir.

İyi okumalar J

“Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz!”

“Cennet bir yer, bir mekan değildir, bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir.”

“Gitmek istediğin her yere, istediğin her zaman gidebilirsin.”

“Düşündüğün en son hızda herhangi bir yere uçabilmek için daha şimdiden oraya vardığını kabul etmelisin.”

“Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerek.”

“Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış.”