|
Pegasus Yayınları
Çeviri: Ceren Kıran
247 sayfa
|
Bir gün Bilge’yle telefonda konuşuyoruz. Bana ‘Yalnızlık’ adında
bir kitap gördüğünü ve kapağını çok beğendiğini söyledi. Beraber okuyalım mı
diye sordu. Okuyalım dedim. Bilge kitap sipariş ederken, iki tane Yalnızlık’ı
da aldı.
Bu kitapla tanışmam böyle oldu. Bilge’yle okumaya başladık.
Yalnızlık’ı tek kelimeyle tanımlayacak olsam ‘ilginç’ derdim.
Kitap birbirine bağlı hikayelerden oluşuyor. Bu hikayeler de çok orijinal
karakterler barındırıyor.
Benim en sevdiğim hikaye Reçeteci oldu. Horacio Ricott bir nevi
psikolog, insanların dertlerini dinliyor ve onlara uygun kitap reçetesi
yazıyor. Bu karakteri biraz kitap bloglarına benzettim. Biz de farkında olmadan
birbirimize kitap reçetesi yazıyoruz bence. İhtiyacı olan alıp okuyor.
“Öyle işte, ‘reçeteci’
benim, başkalarının ilaç, büyü ya da yatırım fonu reçetesi yazdığı gibi kitap
reçetesi yazarım.”
Arjantin’in Sesi, Hayran, Gölün Piyanisti ve Düş Avcısı’da
bayılarak okuduğum hikayelerdendi.
Gerçekle hayal gücü arasında ince bir çizgide yürüyen bu kitabı
ben sevdim. Bazen kafamda soru işaretleri bıraktı, keşke bu hikayenin devamı
olsa dedim ama keyifle okudum. Yalnızlık’ta zaman zaman kapitalizme karşı bir
duruş vardı, hoşuma gitti. Kitabın ilk yarısını daha çok beğendiğimi de
eklemeliyim.
İyi ki Bilge Yalnızlık’ı keşfetmiş. Beraber okuyarak kitabın
başlığıyla bir ironi yaratmışız.
“Tekrar karşılaşacağımıza
inanmasam, biz ayrılırken gelirdi ölüm.”
“Ve sevgi böylesine cömert
olduğunda daima aynı yere götürür insanı, yalnızlığın kurak topraklarına.”
“Bazen hafızanın ağırlığı
dayanılmazdır ve mutlu anıların mı yoksa mutsuz anıların mı daha çok içini
acıttığını bilmeyen herkes hüzünlenir.”
“Vedalar daima tuhaf
anlardır. O anlarda yaşananlara, bir daha tekrarlanmayacak olana duyulan özlem;
o belirsiz gelecek, o andan itibaren ortaya çıkacak yeni plan ve maceralar için
duyulan heyecan aynı noktada birleşir.”
“Belki de bizim zamanımızın
en büyük kötülüğü de budur, herkes her şeyi yargılamaya hakkı olduğunu,
olayları hiç bilmeden fikir beyan edebileceğini zanneder; tıpkı küstah bir
denizcinin altında ne olduğunu bilmeden buzdağını küçümsemesi gibi.”